ben seni, senin olmadığın o karanlık ve
soğuk gecelerde buldum.
üzerimdeki heybem hayal kırıklığı dolu,
üstümde geçmişin ağır yaptırımları vardı.
boşalttım yükleri bir boşluğa, sen boşluğa
denk geldin ve dedin ki:
“benim heybem daha ağırdır.”
ben baktım gözlerine ve dedim ki sana:
“benim sırtım ne güne duruyor ey sevgili?”
çift şeritli bir yolda bir başına yürümeye koyuldun sonra
geriden sesim ilişmedi kulaklarına.
yardım çığlıklarım bu sefer benim için değildi.
sana davetimdi.
icabet etmedin, sen yardımlarımı huzurunda kabul eylemedin.
***
ben seni bir mumun yansımasında
buldum.
keskin ve siyah
var ama yok.
uzattım elimi duvara, elim yandı.
uzattım elimi sana, ruhumu alevler sardı.
nereden bilebilirdim ki
o çivit mavisi gözlerin umuda değil de acıya
davetini.
değdiğinde sarmaşık misali saçlarına ellerim,
resmi ilanı, ellerimin en büyük günaha ortaklığı ve benim altında parmak izim.
***
ben seni kafamı göğe kaldırdığımda
göğün haşmetinde gördüm.
bulutlar süzüldü saat yönünün tersine
yelkovanı tersine ittiriyordu ilahi bir güç.
“kudret” dedim,
güldüm, geçemedim.
geçseydim de sen olmazdın.
sahi, şimdi var mısın?
peki, ben bunca yaşanılanlara,
baksan bir aynadan silüeti bana denk olan
sana rağmen,
sende var mıyım?
sende yok muyum?