İnsanlar genelleme hırs yapınca istediğini elde eder, dilediğine kavuşur ve muhakkak mutlu olur. Ben hırs yapınca o kazanılan duyguyu hiç yaşamadım. Benim hırslarım beni daha da çıkmaza soktu, mesela bugün alttan aldığım dersin finalde çıkmış olan sorularını ezberledim. Cevaplarıyla birlikte. Kağıdı hocaya verdim, hoca kağıda baktıktan sonra yüzüme baktı, gözlerinde "sen nasıl yapabildin ki" sorusunu görünce hemen oradan uzaklaştım. Hırs yapmadım, ezber yaptım fakat ezberim bile düzeni bozuyor.


Hırs yapınca stresleniyorum, streslendiğimi anlayınca bu sefer daha çok stresleniyorum ve bünyemde tuvalete gitme isteği oluşuyor. Zamanı durduramıyorum hiç, o an yaşanmamış gibi de yapamıyorum.


İlkokuldayken öğretmenim sınavları açıklarken hep

gözlerimi kapatıyordum, kendimi dinliyordum. Şuan burada değilim diyordum fakat oradaydım, esniyordum. Kollarımı açıp geriliyordum, gözümü açınca yatakta olmak istiyordum ama oradaydım. Verilen kara haber doğruydu. Benim için bir dayağın habercisiydi sayılar, şansa bak. O zamanda yapamazdım matematiği, ben yapamayınca öğretmenim annemi azarlardı. Annemde hafif hafif dokunurdu bana, bende öğretmenin ruhuna işlerdim küfürlerimi.


Gözlerim hep camdan dışarı bakardı, apartmanı görürdüm ve teras katını hayal ederdim. O daire de yaşayanların akşam sofralarını hayal ederdim, içinde olan insanları düşünürdüm. Ben 9 yaşımdayken epey düşünürdüm, 19 olunca da düşünmeye devam ettim. Tek fark otobüs camlarından gördüğüm saniyelik dairelerdi. Yaşımın 29 olmasına daha 6 yıl var, belki de 5. Anneme kalırsa 4 yıl var, bana kalmıyor. Gördüğümden daha çok görüyorum ben, insanda oda görüyorum. İnsanda bir akşam sofrası görüyorum, hayal görüyorum. Ben yaşamı görüyorum, ben hep bir "yok oluş" görüyorum.


Ne diyorum bilmiyorum, günlüğümün fikri olarak yaziyorum. Benim bir sıralı öyküm yok, bir olay döngüm yok. Benim bir düzenim hiç yok.