Bunlar yavaş yavaş dağılan kara bulutlar değil

Bunlar bulutlara alışmanın coşkusu

Sevinçlerimiz berrak bir suda yüzen nilüfer yaprağından uzakta

Karlı dağların karı beklediği kıvrım nehirlerde kendisini eritecek güneşi bekliyor

Çayır bizim sevinçlerimiz tabiatın diliyle

Beklemiyoruz mucizeyi

Hüznümüz de neşemiz de çamurlu

Ruhumuzu büyüttüğümüzden sahteliğin tam ortasında

Olgunlaşmayı gerçeklerin koynunda izliyoruz

Özlemeyi, metaneti kokluyoruz içimizdeki

İnsan kendi içini dahi buzlu camın ardından izleyebiliyor bu zamanda.

Anladım diyen kalbin posası zehirli oluyor

Pencereden izliyorum içimi

Durulsun, seyrelsin diye içimin pınarları

Ama anladım insanları

Barışamasam da posamla.

Heybemizde kalp kırıklığına yer yok

Heyne sandığımızdan çok daha kuytuda nicedir

Derinde kaybetmenin incilerin okşuyor.

Anlıyoruz ki kaybetmek meselesi

Aşka da benzemiyor vatana da

O yalnız kendine benziyor

Sızım sızım ölüm adı

Hep böyle olmuş, bin yüz yıldır

Kaybetmeye kızamıyoruz

Ancak anlıyoruz kaybetmeyi

Kabul ediyoruz içimize bağırarak.

Dilim yok mu kalbim mi bitmiş

Diyerek usulca soluyorum vicdanımın nefretini günlerdir.

Hissettiklerimin suçlusuyumdur ben

Hissetmediğimin azabı olmaya alışamadım

Ben kendimi yeniden doğurduğumda

Yaşayacağım gün, dakika başa sardı sandım

Dün yaşadığımı anlamayınca

Hayata yeniden ilk adımı attım.