neyim bilmem ki,
bir sürgünün solmuş ve çatlak dudaklarıyım belki
gömülü yatan saraylar ortasında
rastgele kıvranışlarla şüphelere sokulan
kendini soruların çeşmesinden akıtan
kendini israf eden
kuraklaşmış, niçinsiz bir avuç rü'ya için
kırlangıçların bir vaadi olduğuna inananların bileklerinde, bir zincir olup
sonra yaş hakka erince
kendini aramak istemiş
bilmem ki
bir leylak gibi efsunlar fışkırtarak
menkûş duvarlar arasında
öylece ölmüş bir şey miyim?
işte, korkularımdan tınılarla boşalan sözcüklerimi bekleyen
taze bahar yanılgıları, ve ölümler
ensemin kokusunu içine çeken
kocaman burunlarla, gözlerimi
bâvehim zihnime kayıtsız çehrelere uyandıran
aksak bir geçiciliği gözüme sokup duran
bu döngünün ekseninde
bilmem ki
durmadan gözüme sokulanı
yükseklere fırlatıp duran bir şey miyim?
şirin bir mezar taşına gölge olmaya çalışan
buz gibi bir meşe gölgesiyim belki
hâlinden bahtiyâr fakat, âmiyane acınası bakışlara maruz bir hayvan gibiyim kimi zaman
yıldızlarla boy ölçüşenlere alaycı bir gülüşüm
yeşilin silik bir tonuyum dal yapraklarında
nakışlı perde üzerinde raks eden ışığa bir imrenişim
alevden bir örgüyüm şiirin kafa derisine
öyle bir imrenişim ki
nakışlı perde üzerinde raks eden güneş ışığına
ve işte hakikatin yorgunluğuna secde eden
kadim şiirlere ve ardından
ifadeleri gözlerinde barındıran özleyiş bestekarlarına
öyle delice bir imrenişim ki
her harfi, bu perdenin nakışları gibi suretime nakışladım
şimdi o nakışlı bir perde
ben de nakışlı bir insanım
durmadan en areste, revnaklı giysilerle
durmadan...durmadan...
ve hiç efsunu bozulmadan
benim de suretimde raks ediyor güneş ışığı...
İsrâ Ahmedoğlu
2023-05-10T12:44:47+03:00@freak
çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için. 🙏🏻
Server Fethi
2023-05-10T11:58:46+03:00Şiir algınıza ve ifade zekanıza kocaman bir tebrik bırakıyorum.