Her sabah ve her gece yürüdüğün yolları, ezberledim attığın her adımı, duraksadığın her anı ve yaptığın her hareketi biliyorum artık. Gözünün sol yanına düşen bir bukle saçını, ince ve uzun parmaklarınla nasıl geriye attığını, bunu yaparken yan gözle arkana baktığını biliyorum. Sandığımdan çok daha temkinli ve çok daha cesurmuşsun, bunu da öğrendim. Bu yüzden artık seni sokaklarda takip etmenin bir manası yok, eğer işine gitmediğin bir an olursa o zaman bunu tekrar düşünebilirim. 


Giriş katta oturan ellili yaşlarındaki, ince dudaklı, huysuz adam sana büyük bir kin besliyor. Daha sormama bile gerek kalmadan senin hakkında bildiği her şeyi büyük bir nefretle bana anlattı. Senin ne denli ahlaksız, kirli ve iğrenç bir insan olduğundan bahsetti. Elbette ben öyle düşünmüyorum, bu ahlak bekçisinin bildiği tek şey kendi doğruları, kalan her şey yanlış onun için. En çok da senin sigara içmenden nefret ediyor, o gün yarı sönmüş izmariti apartmanın içine sokman adamın tepesini attırmış. Sigaraya karşı derin bir düşmanlığı var, elbette sigarayı övecek değilim ama neden bu denli büyük bir nefret besliyor merak etmeden geçemiyorum. O izmaritin bile kokusunu alması beni bir hayli şaşırttı, o adama dikkat etmem gerek, burnu bir köpek kadar keskin olmalı. Kulakları bir ceylan gibi ve daha saymayacağım birçok hayvan özelliğine sahip. Her ne kadar şu an onunla dostane ilişkiler kuruyor olsam da beni de bir gözüyle izleyeceğinden hiç şüphem yok. Başkalarının hayatlarına burnunu sokmayı adeta bir vazife edinmiş. 


İşte, yine geliyorsun, sokağın başındaki sokak lambasının altındasın. Son bir haftadır sigaranı orada içiyorsun, artık apartmana yakın bile olmamaya dikkat ediyorsun, biliyorum. Sokak lambasının sarı ışığı altında biraz solgun görünüyorsun, yoksa hasta mısın? Birkaç dakika sonra sigaran bitince izmariti yere atıp yürümeye başlıyorsun. Artık çevre eskisi kadar umrunda değil ha. Bu konuda seni yargılamıyorum, zaten hiçbir konuda seni yargılamam, bundan şüphen olmasın. Şimdi yüzünü, ayın beyaz ışığı altında daha canlı görebiliyorum, demek ki solgun değilmişsin, buna sevindim. Pencerenin önünde perdelerin arkasına saklanmış bir şekilde seni izliyorum, bu yaptığımı bilsen benim hakkımda ne düşünürdün bilmiyorum. Belki bundan rahatsız olurdun belki de umursamayıp hiç fark etmemiş gibi davranırdın. İkinci seçeneğe daha çok şans veriyorum çünkü senin hayatta olan zorluklara, tuhaflıklara ve sorunlara umursamaz bir tavırla yaklaşabildiğini gördüm. Gerekmedikçe bir kavgaya dahil olmuyorsun, gerekmedikçe bağırıp çağırmıyorsun ama zamanı geldiğinde de hakkını çekinmeden, korkusuzca ve öfkeyle aramaktan geri kalmıyorsun. O gün dişi bir aslan gibi bağırışını ve adamın yüzüne öfkeyle bakan gözlerini unutmuyorum, bu yönünü tanımam iyi oldu. O gün ne denli hınçla ve kuvvetle kendini savunduysan da bugün yeni bir tatsızlık çıkmasın diye tedbirli davranıyorsun, bunu son derece akıllıca bulduğumu itiraf etmeliyim. 


Apartmanın giriş kapısını açtığını ta buradan duyabiliyorum, kapı o denli ağır ve eski ki açılırken doğum yapan bir balina gibi inliyor. Sonra adımlarının sesi kulağıma ilişiyor, her basamakta zemine çarpan tok ayakkabı sesleri duvarlardan yankılanıp kapımın önüne kadar geliyor. Harekete geçsem iyi olacak, eğer şimdi harekete geçmezsem seni kapının önünde yakalayamayacağım. Kapımın önünde bekliyorum, ayakkabılarım ayağımda, bir gözüm kapı deliğinde. Ayak seslerini dinliyorum, ikinci kata çıkmaya başladın, git gide yaklaşıyorsun. Anahtarı cebime atıp evden çıkıyorum, şimdi ikimizde aynı izbe apartmanın koridorundayız. Apartman boşluğundan bakıyorum, seni göremiyorum, açı çok dar ama koridorun yanan ışığından nerede olduğunu anlıyorum. Merdivenleri inmem gerek yoksa kapıdan içeri gireceksin ve seninle yüz yüze tanışma fırsatını kaçıracağım. İnmem gerek ama ayaklarım zincirle bağlanmış gibi hareketsiz, buz kesmiş gibiyim kolumu bile kıpırdatamıyorum. Bilinmez bir güç tarafından engelleniyorum adeta, cesaretim yetersiz ya da özgüvenim mi eksik bilmiyorum. Belki de işlerin istediğim gibi gitmemesinden korkuyorum çünkü seninle tanışmam bir felakete dönüşürse ne denli büyük bir çöküşe gireceğimi içten içe biliyorum. Bir yanım seninle tanışmak için sabırsızlanıyor, heyecanlı ve cesur. Diğer tarafımsa daha temkinli, daha soğuk ve daha çekimser. Aslında o gün kısa bir karşılaşmamız olmuştu, yüz yüze bakışmıştık ama hem çok kısa bir süre zarfında gerçekleşmişti hem de birbirimizle bir tek kelime etmemiştik. İçeri girmemle birlikte adam evine geri döndü, sen de hızlı adımlarla merdivenlerden çıktın. Tabii sonrasında adamla küçük bir konuşma yaşadık ama sen bu arada çoktan içeri girmiştin. 


Zaman geçmeye devam ederken akan her saniye lehime yazılıyordu, ben kaskatı kesilmiş bacaklarımı hareket ettirmeye çalışırken sen evinin kapısına varmıştın bile. Seslerden anladığım kadarıyla ceplerini karıştırıyordun, anahtarlarını bulman an meselesiydi. Ne kadar çabaladıysam da bedenime söz geçiremedim, sanki bedenim neyin doğru olduğunu ruhumdan daha iyi biliyordu ve beni büyük bir hatadan döndürmek için çabalıyordu. Evinin kapısını açıp içeri girmenle birlikte ayaklarımın ve kollarımın gizli bağı çözüldü. Bu yaşadığım şey karşısında şaşırmıştım, ama bir yandan da rahatlamıştım. Bunu bir işaret olarak kabul edip seninle tanışma mevzusunu sonraya bırakmaya karar verdim. Böylesinin daha iyi olacağını şimdiden hissediyordum. Belki de çok çabuk ‘’sen’’ demeye başladım, ‘’o’’ olmaya devam etmelisin belki de. ‘’Sen’’ olmak bu kadar hızlı erişilebilecek bir mevkii olmamalı, bedenimin bunu düşündüğünü biliyorum. O yüzden bir süre daha ‘’o’’ olmalısın. 


O içeri girdikten sonra artık koridorda durmanın bir anlamı yoktu, içeriye girmeye hazırlanırken apartmanın içinde yankılanan çığlıklarla irkildim. Bu öfke dolu ama bir yandan da acıyla haykıran çığlıklar hemen yan komşumdan geliyordu. Çığlıkların ardından kırılan bir bardak ya da tabak sesi, sonra bir tane daha. Ardından küçük bir çocuğun çaresizlik dolu ağlayışları. Sonra bir adamın kükrercesine yükselen sesi ve tam anlayamadığım küfürler. Bütün bu bağırışlar, çığlıklar, kırılan tabakların sesleri ve ağlayışlar bana kendi çocukluğumu anımsattı. İçimde uzak bir odanın en uzak köşesine çekilip gözlerimi kapatma isteği doğurdu. Bütün bu sesler artık beni korkutmuyor ama hep bir ailenin seviyesizce şiddetli kavgasını duyduğumda derinlerimde iyileşmeyen bir kabuk oluşturmuş yaraların tekrar sızladığını hissediyorum. Onlara hem acıyorum hem sinirleniyorum. Buna rağmen bir şey yapmayacağım, ne kapılarını çalıp bu işe dâhil olacağım ne de polisi arayacağım. İkisi de beni bu işe dâhil eder ve ben hiçbir şeye ne dâhil olmak ne de karışmak istiyorum.


Kapımı kapatıp kilitleri sonuna kadar kilitliyorum. Komşuma en zıt konumda olan yer mutfağım, mutfağa geçip yere oturuyorum. Sesler hâlâ duyulabiliyor ama artık daha az, yerde hemen sağ yanımda ölü bir hamam böceği yatıyor. Onun yanı başına uzanıyorum, belki ben de ertesi sabah bir hamam böceği olarak uyanma şansına erişirim.