Sami Paşazade Sezai, Pandomima; Sabahattin Kudret Aksal, Yaralı Hayvan ve Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli… Dönemleri, üslubu, anlatımı birbirinden farklı bu üç yazar ve eserin bir ortak yönü var. Sizce ne olabilir?
Üçü de, sonu otel odasında intiharla bitmiş yalnız adamların hikâyesi. Otel odasında intihar dendiğinde birçok edebiyat okurunun aklına Cesare Pavese gelir. İtalyan yazar Pavese, ‘’Yaşama Uğraşı’’ adlı günlüklerinde otel odasındaki intiharına sebep olan yorgunluklarını, kırgınlıklarını, yaşama karşı direnişini, yalnızlığını anlatmıştır. Zaten onun otel odasında tek başına hayata veda etme düşüncesi de yalnızlıktan ve kırgınlığından geliyordu. İşte Pavese gibi, hikâyelerimizin ortak yönünü oluşturan kahramanlarımızın da intihar etme düşüncesinin temelinde yalnızlık yatıyor.
Sami Paşazade Sezai, Türk edebiyatını Batılı anlamda ilk hikâyeyle tanıştırmış olan yazarımız. Tanzimat Dönemi’nde yazdığı ‘’Küçük Şeyler’’ adlı kısa hikâyelerden oluşan kitabı; çağın ötesinde, halk hikâyeleri temeli olan Türk edebiyatı için birçok şeyin başlangıcı kabul edilmiştir. Bu hikâyelerden en çarpıcı olanı da ‘’Pandomima’’dır. Pandomima öyküsünde dönemin konuları arasında yer alan köle ticareti, yanlış Batılılaşma, vatan sevgisinden daha gerçekçi bir konuya sahip ve yüze tokat gibi çarpan bir sonla biter. Pandomima sanatçısı olan Pascal, cuma ve pazar günleri güldürüye dayanan kendi gösterisini yapmaktadır. Pascal, bu şovun sonunda gerçekçi bir şekilde asılan ve ölen bir adamın taklidini yapmaktadır. Herkes Pascal’ın bu şovuna bayılmaktadır. Özellikle âşık olduğu Rum kızı Eftelya! Ancak Efteya’ya karşı olan aşkı karşılıksız kalmıştır. Eftelya kocasıyla Pascal’ı izlemeye geldiği gün Pascal metruk tarif edilen otel odasına benzeyen odalıklarından birinde kendini gerçekten asmıştır. Odaya etraftan insanların girdiği vakit Pascal’ı öyle görünce önce şaka yaptığı sanılmıştır ancak Pascal’ın intiharı aşkı kadar gerçektir.
İkinci hikâye, Sabahattin Kudret Aksal’ın ‘’Gazoz Ağacı’’ öykü kitabındaki ‘’Yaralı Hayvan’’ adlı eseri. Aksal, Cumhuriyet Dönemi öykü, oyun ve şiir yazarıdır. Yazılarında olay değil durum hikâyeciliği izlerini taşır. Bu metinlerde, şehirde yaşayan orta hâlli insanların huzursuzlukları, alışkanlıkları, neşeleri bazen yabancılaşmaları yer yer sosyal ve ekonomik durumlarını görürüz. Yaralı Hayvan adlı eserde ise yazlık bir yerdeki otel işletmesine kış vakti kalmaya gelen bir adam görürüz. Bu adamla ilgili fikirlerimiz tamamen hikâye yazmak isteyen otel resepsiyonistinin yorumlarından oluşur. Hikâyede açık değil örtük iletilerle ilerlemeye çalışırız. Çünkü bu yabancı adamla ilgili bilgimiz kısıtlıdır. Ancak hikâyenin sonunda bu karakterin, tüm otel boş olduğu hâlde belli odayı seçip orada canına kıyma isteği, ininde ölme içgüdüsüyle kanı aka aka inine koşan, yaralı bir hayvana benzetilir. Çünkü kahramanımız o otel odasında belki de kısa süre de olsa delice mutluluğu yakalayıp yalnızlığını unutmuş olabilir.
Sonuncusu ise Yönetmen Ömer Kavur tarafından filmi de çekilen Yusuf Atılgan’ın yazdığı ‘’Anayurt Oteli’’ adlı kısa roman. Yusuf Atılgan, modernist hikâye yöntemini başarıyla uygulayan; iç çözümleme, bilinç akışı, iç monolog gibi teknikleri ustaca kullanan en önemli Cumhuriyet Dönemi yazarlarımızdandır. ‘’Anayurt Oteli’’, genel itibariyle karamsar bir hava içindedir ve yer yer rahatsız edici ögeler bulundurmaktadır. Bu sefer otel kâtibinin başından geçen olaylara odaklanırız. Aslında kendi hâlinde gözüken, sessiz sakin bir adam olan Zebercet; otele bir kadının gelmesi ve otelden ayrılırken geri döneceğini söyleyip dönmemesi üzerine içindeki tüm saplantıları harekete geçerek iç dünyasını ortaya çıkarır. Ve yaptığı eylemlerle etrafına zarar vermeye başlar. Önce otelin kedisi ardından otelde çalışan kadına... En sonunda da bu iç hesaplaşma, beklediği kadının kaldığı odada, kendini asmasıyla son bulur.