Ve ben sevgili günlük,

Şu izole halimle dahi öylesine sıkıldım ki bir yerlerde geçmişe rastlamaktan, ben kendimi sosyal olarak erişilmezleştirdikçe selam çakması kanıma dokunuyor doğrusu öyle ya da böyle. Bugün aslında başka bir konuda yazacaktım, bir yeri sevmek demek orda olmayı istemekle aynı hesaba mı gelir gerçekten diyecektim ama şimdi düşünüyorum da ulan aidiyet duymadığın neyi sevebilirsin ki? Bir yer falan da değil ha insanı bile sevemiyorsun hale bak! Yok şimdi yanlış anlama benim kızdığım nokta bu değil, aslında sen de gayet iyi biliyorsun ki benim heptendir esas kızgınlığım, aidim damgası yediğim insanların, kusura bakma ama açıkçası boktan olan kapılarının kapalılığına. Madem boktan ben niye mi üzülüyorum? E çünkü öyle olmayabilirdi be, bu bariz ellerindeydi; zaten biliyorsun dünya böyledir, her şey birilerinin gayet de elindedir ama genelde hiçbir şey olmaz ve ne acı sırf paragraf bölmeden yazıyorum diye bu dediklerimi dahi anlamaktan aciz insanlar arasına öyle çok kişi dahil ki okuyucu, bilmem anlatabildim mi? Yani isteseler çok güzel olurdu ama neden ister gibi yaptılar... Beni ve her ne ise benimle birlikte o şeyin adı, ben ki benlik hesabını çoktan geçtim, bir kendime değer veriş biçimi olarak içime kapanıyorum tam aksine iddiaların; hem sanki yeterince mühim nasıl bir profil çizdiğim dışarı, beni asla içine almayacak bir dışarının dışında zaten çok daha içeride hissediyorum ki umarım sen de aynı böyle düşünüyorsundur. Kanıma dokunan da bu ya, sen ben öyle ya da böyle düşünürüz lakin eylemsizdir onlar ve evet bilhassa kadınlar. Haklısın kızasım geldi benim yine, karşımda biri olsa bir şey yapsa da paralasam şöyle. Yahut yarın iş var, keşke başımı yastığa koyduğumda "Bok mu vardı da Dilruba'yı yeniden gördüm." diye düşünmeksizin rahat bir uyku çeksem.