Evrim, canlıların daha güçlü yaşam formlarına dönüşerek hayatta kaldığını iddia eden bir teoridir. Türkçeye genetik sürüklenme olarak çevrilen bu etkiye göre her canlı zamanla birbirine adapte olur, birbirini etkiler ve bulunduğu çevreyi de kendisini de ileriye taşımaya devam eder.
Evrim teorisine ilk çağlardan günümüze kadar ortaya koyulan fikirlere bakacak olursak eski çağ filozofları evrimin hayvandan insana doğru olduğunu savunmaktadır. Merak ediyorum; bu filozoflar, günümüz insanlarını görseydi acaba tekrar aynı teoriyi mi savunurlardı, yoksa evrimi insandan hayvana doğru olarak mı tanımlarlardı?
Teknoloji başta olmak üzere bilim, sağlık vb. alanlarda eski dönemlere kıyasla daha ileride olduğumuzu söylemek yanlış olmasa gerek. Ama gelin görün ki teknoloji bir adım ileri gitse insanlık iki adım geri gider hale geldi. Vahşetler, akıl durduran olaylar “insan” kelimesinin boğazını sıktı. O kadar sıktık ki bu kelimenin boğazını, anlamını daralttık. İnsan ne denemektir, diğer canlılardan farkı nedir diye halka mikrofon tutulduğunda “Konuşabiliyor olması.” Cevabının verildiğini gördük. Bu cevabı gördüğümde durdum ve düşündüm. Sahiden ne demekti insan? Bizi bu evrende diğer canlılardan ayıran tek şey konuşabiliyor olmak mıydı? Eğer öyleyse durum vahim çünkü artık konuşamıyoruz da.
İnsan kelimesinin literatürde geçen en kısa tanımı “en gelişmiş canlı sayılan varlık.” Şeklinde yapılmaktadır. Aklıyla bulgular ortaya koyan, bu bulgularla sadece kendisini değil, aynı zamanda bulunduğu toplumu da ileriye sürükleyendir insan. Merhamet eden, nezaket gösteren, ekosistemi koruyan, hem değişime açık olan hem de değişime katkı sağlayandır. Bunların hepsi eksiksiz şekilde olmalı ki insanlık evrimimizde direksiyonu kırıp hayvana doğru dönüş yapmayalım. Gerçi hayvanların aramızdaki bazı “insanlarla” aynı kümeyi paylaşmak isteyeceğini sanmıyorum. Canlı piramidine “hariciler” başlığıyla yeni bir sekme eklenmeli. Ne insan ne de hayvan kümesine giremeyenler yazılmalı oraya. İçimizden bu kimseleri arındırsak aldığımız nefes daha kaliteli olacaktır.
Evrimin tersine dönmesinin en önemli sebebinin insanın durağanlığıdır. Durağan olan şey önce yerinde sayar, bir zaman sonra geriye doğru hareket eder. Bunun da sebebi zamanın ileriye doğru gitmesidir, her şey zıttına tabidir. Ya hayat kasırgasının döngüsünde olursun, hayat seni rüzgarıyla alır ileri taşır ya da o kasırgayı dışarıdan korkarak izleyen göz olursun, zaman sende olan insani özellikleri taşır. Önce beden durağanlaşır, devamında zihin bunu takip eder. Sonra düşünmeyi bırakırız, sorgulamaktan vazgeçeriz. Böylelikle sürükleyen değil sürüklenen oluruz. Zaman keşke kancasını takar boynumuza gelecekten ve andan keser ilişiğimizi. Beden yeni güne uyanır lakin zihin dündedir. Ayaklar koşu bandındaymışçasına hareket eder. Zemin sabit, ayaklar hareketli, sorsan yürüyoruz ama bir yere varamıyoruz. Çünkü hayatın içinde değil attığımız adımlar. Her şey yolunda ama biz yolda değiliz. İşte o zaman her geçen gün yaşadığımız zamanın yabancısı oluruz.
Hayatın olağan akışının dışında var olmaya çalışan insanlar kendilerini dışta hissettiğinden olsa gerek, kendi inançlarını yüksek sesle yaşamaya çalışıp bu inançlarını topluma dikte etmeye çalışırlar. Bir işte çalışıp birikim elde eden kişinin parasını bir başkası gönül ferahlığıyla çalabilmekte. Bir annenin gözünden sakınarak büyüttüğü evladını yoldan geçen birisi öldürdükten sonra gerekçe olarak “canım istedi” diyebilmekte. Tek ortak noktası aynı kaldırımdan yürümek olan bir kadın, erkeğin tecavüzüne uğrayıp “O saatte orada ne işi varmış?” savunmasına maruz kalabilmekte. Savaşlar sadece ülke dışında oluğunda dış savaş diye nitelendirilmemeli. Ya da iç savaş sadece ülkenin içinde olan savaşa denilmemeli. Biz aslında hayatın içinde her şeye rağmen insan olarak var olmaya çalışanlar ve hayatın dışında evrimini tersine döndürmüş kişiler olarak her gün savaştayız. Son zamanlarda dışarıdakilerin bileği fazla kuvvetli... Ama unutmamak lazım ki kimse yenilmez değildir. Yeter ki bir şeyleri düzeltmek isteyelim.
İstediğiniz her fikrin tersini yapın ama insanlığın tersine evrilmeyin. Yürüdüğünüz sokakların tersine gidin, hatta ve hatta isterseniz çorbayı kaşığın tersiyle için ama zamanın ve insanlığın tersinde olmayın. Hayvanlar bile avlarını belirli yere kadar sürükler, sonra bırakır gider. Hayat da sizi bir noktaya kadar rüzgarıyla sürükleyecektir ama eğer bir cesaretle o kasırgaya dahil olmazsanız unutulmaya esir olursunuz. Bu yüzden sürüklenen değil, sürükleyen olun.
Var olun.
Ancak
İnsanca...
Kalın sağlıcakla…