Parklar bahar çiçekleriyle bezenmiş,

Sokaklarda Louvre Müzesi’ni aratmaz heykeller.

Çocuklar koşarken peşlerinden,

Kuşlar su birikintilerinde cıvıldaşır.

Tezgahlarda çeşit çeşit balıklar,

Çok seversin balığı, öyle söylemiştin.

Bir yandan esen ılık rüzgarlar,

Donatır şehrin sokaklarını baharat kokularıyla.

Saçlarımız rüzgardan dağılır,

Çantandan bir cep aynası çıkartırsın,

Baktığım ben değil, baktığın ben değilim.

Baktığın aynaysa madem, elindeki ayna olsam…

 

Bir denizin kıyısındayız şimdi,

Uçsuz bucaksız bir mavilik,

Hep bir başlangıç, bir kıyıdan diğerine.

Fersahlarca derinlik,

Bir rengin en kararsız hali,

Gökyüzü düşer sanırdım üstüne,

O kadar yumuşak, o kadar dipsiz.

Nasıl bakarsan onu görürsün,

Gördüğünü gösteren ilk ayna.

Ve bunca güzellik içinde bizim gördüğümüz;

Sadece tezgahtaki balıklar.

Üstelik mis gibi ölüm kokmaktalar.

Buz tutmuş gözlerindeki ışık,

Bir daha çözülmemek üzere.

Hallerinden ne kadar memnunlar bilinmez.

Bildiğim tek şey;  

Sevdiğin balıksa madem, tezgahtaki balık olsam...