şair, buruşuk ellerini eskimiş kağıtların üzerinde gezdirdi
yıllar önce yarım bıraktığı cümlelere dokundu
üstünden epey zaman geçmişti
artık onları neden yarım bıraktığını bile hatırlamıyordu
alnında biriken terleri sildi elinin tersiyle
her günkü yorgunluğunu bir kenarda bırakmak,
bozulmuş bu örüntüye merak salmak istedi.
oysa derin uçurumlar vardı o cümlelerle arasında.
çok olmuştu kalemi elinden bırakalı
üstünden hırkasını çıkarıp asalı.
kağıtların dokusu ona bir şey hatırlattı ansızın
mavi bir kuşun sesini özledi
elleriyle yokladı göğüs kafesini
yalnız birkaç mavi tüy bulabildi.
kuştan geriye kalanlardı bunlar
ve belli belirsiz hayali kuşun,
geceleri göğe doğru kaldırdığı gözlerinde
serpilen yıldızları yutan bir karanlık.
avuç içlerini kaşıdı şair huzursuzlukla.
bir şeyi hatırlar gibi oldu
sanki bir minik kalp çırpıntısıydı kuş
sanki onun minik gagasında asılı dururdu
en gizemli sırları tabiatın
müphem kalırdı hayat onun suskunluğunda.
kanatlarının altında bir yara saklardı
sarmak için ondan daha yaralı kanatları.
ve geceyi beklerdi her gün
söylemek için en güzel şarkılarını
kuş yoktu şimdi neden
kanatlanıp uçtu mu gökyüzüne
yoruldu mu dinlenmeyen şarkılar söylemekten,
yoksa bir kenarda sessiz sedasız öldü mü?
şair özlemlerinde bir sahicilik aradı
şayet kuş ölmüşse bu kuş onun kuşu değil miydi?
yazılan her şiirin anlamını
ve yarım kalan cümlelerin neden yarım kaldığını
yalnız o kuş biliyordu, eşlikçisiydi şairin
ama şairin gönlünde soğuk rüzgarlar
kayıtsızca esiyordu bu boşlukta.