Karl Marx düşüncesinin temelini oluşturan Marksizm'e göre sınıflarına ayrılmış bir toplumda altyapı, ekonomik gücü elinde bulunduran üretim güçleridir. Üstyapı ise insanların içinde yaşadığı kültürü, ideolojiyi, normları ve kimlikleri içerir. Marksizm'e göre altyapı denilen, yani gücü elinde bulunduran üretim güçleri, toplumun üstyapı denilen hukuk sistemine ahlaki, dini, felsefi, sanat anlayışına kendi çıkarları doğrultusunda yön verir. Bu düşünceden yola çıkarak Lev Nikolayeviç Tolstoy'un "Diriliş’’ eserini Marksist açıdan ele alarak dönemin toplumsal yapısına değinelim.
Diriliş eseri, yaşamı ikinci kez kesişen iki insanın aslında toplumsal sistemin belirlediği kaderlerinden yola çıkarak bir bütüne, temelinde aristokratların büyük toprak mülkiyetinin bulunduğu ve milyonlarca köylü emeğinin harcanmasıyla varlığını sürdüren sisteme, bu sistemi sürdürmek için yargı, askeriye, hapishane, kilise, polis vb. organlara dayanan devlete ulaşır. Eser, sistemin kurbanı olarak genelevde çalışan Katyuşa'nın başkalarının çevirdiği entrikalar ile mahkemeye çıkması, mahkemede jüri olarak bulunan ve Katyuşa'nın hayatını mahveden Nehludov ile karşılaşması ile başlar. Eser boyunca Nehludov Katyuşa'nın suçsuzluğunu ispat etmek için elinden geleni yaparken sistemin kusurlarının birebir şahidi olacaktır.
Eser Marksist açıdan bize önemli malzemeler vermektedir. Tolstoy; sınıf eşitsizliği, kentsel yoksulluk, sömürü ve serfliğin yerini alan yeni kölelik biçimlerini bizlere göstermektedir. Marksist teoriye göre çarlık düzeni, otokratik Rus devleti hangi çıkarlar ve ilişkilere dayanıyorsa onun bir işlevi, organı olan hukuk ve adalet mekanizması da ona bağlı olarak belirleniyor. Tolstoy da özelden, kişiler arası çatışmalardan, sınıf farklılıklarından yola çıkarak geneli, Rusya'nın bütün bir suretini bizlere sunuyor.
Alt-üstyapı ilişkisi eserin temelini oluşturuyor. Eserde, ana karakterler olarak karşımıza çıkan Katyuşa üstyapıyı, Nehludov ise altyapıyı yani egemen gücü temsil ediyor. Romanın diğer karakterleri arasında Rusya İmparatorluğu'nun en yüksek saygınlarından senatörler, bakanlar, yargıçlar, valiler ve hapishane patronları altyapıyı temsil ediyorlar. Köylü halk, çamaşırhaneciler, hizmetçiler gibi yoksul insanlar üstyapıyı temsil ediyorlar. Egemen güç üstyapıyı elinde tutuyor ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor.
Eser içerisinde Marksist estetiğin temelini oluşturan "sınıflar arası çatışma" çok net bir şekilde hissediliyor. Devlet, kilise ve burjuva sınıfı birbirini kollarken aynı zamanda yoksul ve bilinçsiz halkı sömürüyor, eziyor ve yalnızca kendi boş hayatına dalıyor.
Altyapıyı ve üstyapıyı temsil eden insanların yaşam koşullarına bakıldığında çok net bir tezatlık söz konusu. Halk yoksul, insanlık dışı yaşam şartlarında kapiklerin hesabını yaparak hayatını sürdürmeye çalışırken altyapıyı temsil eden insanların kuş tüyü yataklarında uyanıyor olmaları, aynı toplumu oluşturan insanlar arasındaki derin uçurumun ve sınıfsal çatışmanın çok net bir şekilde hissettiriyor.
Eser içerisinde Lev Tolstoy'un, "suç" olgusunu sınıfsal bir zemine oturtarak incelediğini görüyoruz. Suç olgusu yalnızca suçu işleyen bireye mi aittir, yoksa bireyin içinde doğmuş olduğu toplum suçun işlenmesine zemin hazırlamakta mıdır? Eser içerisinde suç olgusu toplumdaki ekonomik eşitsizliklerin, gelir dağılımları arasındaki uçurumun, mülk sahibi olanlar ve olmayanlar arasındaki sınıfsal çatışmanın bir sonucu olarak verilmiştir. Tolstoy suçu yaratan maddi temellere (Ekonomi, işsizlik, sağlık hizmetleri...) dokunulmadıkça suç olgusunun da ortadan kalkmayacağını şu sözleriyle dile getiriyor: “Bir çocuğu suç işlemeye iten sebep, kötü insanların ortaya çıkmasına neden olan, içinde bulunduğu toplumsal koşullardır. Bu nedenle, böyle çocukların ortaya çıkmasını istemiyorsak öncelikle bu şanssız varlıkları suça sevk eden koşulları yok etmeye çalışmamız gerektiği apaçık ortadadır...”
Eser içerisinde Rus ceza hukukuna ve bunların nasıl işlediğine bakıldığında, hukuk sisteminin de altyapının çıkarlarını gözetecek şekilde yapılandığını görüyoruz. Temel olarak ilk kuralın, hukukun tarafsızlığı ve adaleti olması gerekirken adaletin sınıf çatışmalarına ve egemen olan gücün çıkarlarına göre şekilleniyor olması kabul edilebilir bir şey değildir ve toplumsal düzenin sağlanması konusunda çok büyük bir engeldir.
Eser içerisinde altyapıyı temsil eden karakterlerin ağzından, Tolstoy'un devlete ve hukuka bakış açısı şu şekilde verilmektedir: "Sanki adalet kanunun amaçları arasında mı ki? Sınıf çıkarlarını korumak! Bence kanun ancak bizim sınıfımızın çıkarlarını korumak için bir araçtan ibaret!" Eser içerisindeki bu alıntı, dönemin hukuk anlayışı ve adaletin nasıl işlediğine dair önemli ipuçları vermektedir. Dikkat çekici diğer nokta ise yine altyapı-üstyapı ilişkisine bağlı olarak altyapıyı temsil eden hâkimlerin, savcıların, jüri üyelerinin, görevlerini sadece bir işten ibaret gördükleridir.
İnsanların talihsizliğine, kaderlerine kör ve sağır olan ve alt tabakanın çıkarlarını gözeten bu sisteme yazar "yamyamlık’’ ismini veriyor. Yargıçlar yalnızca kendi kişisel işleriyle meşgul olurken Maslova'nın çıkmış olduğu mahkemede bir jürinin de ihmali nedeniyle ağır çalışma hayatına mahkûm edilmesine ve köylü bir çocuğun 3 ruble 67 kopeklik kilim çalmakla suçlandığında, halının sahibi çocuğu affetmeye hazırken savcı yardımcısının çocuğun suçlu bulunması için elinden geleni yaptığına şahitlik ediyoruz. Sınıflar arası çatışmayı, ezen ve ezilen insanları çok net bir şekilde eser içerisinde hissediyoruz.
Yazar adaletin terazisinin altyapının elinde şekilleniyor olması ve modern toplumda adalet kavramının hukukun bir amacı olup olmadığını sorguluyor. Masum insanlar bir grup insanın çıkarı uğruna mahkûm ediliyor, yok oluyor, ölüme sürükleniyor. Sibirya sürgününde, ağır yaşam şartlarında, hapishanelerde yok ediliyor. Neden zenginler toplu halde ölmüyor? Böyle bir coğrafyada şu soru akıllara geliyor: Adalet mi mülkün temelidir, mülk mü adaletin?
Eser içerisinde Tolstoy'un aydınlanma felsefesine bakış açısını görüyoruz. Yazara göre gücü elinde bulunduran altyapı gerçek bir aydınlanma sürecine ve rasyonel bir eğitime karşı çıkar. Halkın bilinçlenmesi ve akılcı bir pencereden bakması, devam eden bu düzenin sürmesine engeldir. Çünkü halkın hurafelere, boş inançlara inanması sürdürdükleri sömürü sistemin devamlılığını sağlayacaktır. Tolstoy’un bakış açısından konuya yaklaşıldığında, toplumun aydınlanmasını istemeyenler: “Milyonların çektiği sıkıntıyı, sefaleti küçük bir azınlığın rahatı ve zevki için gizleyenlerdir.” Böylece felsefe de egemen sınıfın çıkarlarını sağlayacak şekilde yapılanır.
Eser içerisinde çarın sadık danışmanlarından Toporov’un aydınlanma felsefesi hakkında görüşleri dikkat çekicidir: “Halkın boş inançlara olan hoşgörüsünün nedenini, kendisi gibi aydınlanmış olmasına rağmen bu ışığı onları da aydınlatmaya kullanacak yerde, cehaletin daha da karanlık derinliklerine yuvarlanmalarına seyirci kalan zalimler bulunduğu, gerçeğine bağlayamıyordu. Örneğin "Tanrı Anaları" denilen kutsal resimlere tapınmak din yönünden büyük bir kusurdu ama halk mademki bunu seviyor, inanıyordu, öyleyse boş inançlar bırakılmalıydı. Toporov böyle düşünüyordu işte.”
Eser içerisinde dini kurumlara yöneldiğimizde kilisenin de yine devletin bir aygıtı halinde yapılandığına şahit oluyoruz. Burjuva sınıfı devlet ve resmi din tarafından korunuyor ve kendi çıkarları doğrultusunda dini yorumluyor. Tolstoy eser içerisinde kiliseye yapmış olduğu eleştirilerden dolayı resmi gazetede yayınlanan bir yazı ile dinden aforoz ediliyor.
Ayrıca Marksizm'in de temelinde olan ortak mülkiyet anlayışına Tolstoy'un bakış açısı eser içerisinde şöyle verilmiştir: "Toprak mülkiyet konusu olamaz; tıpkı su gibi, hava gibi alım ve satım konusu yapılamaz. Herkes toprak üzerinde ve toprağın sağladığı şeyler üzerinde eşit haklara sahiptir.’’
Rusya’da toplumsal düzeni köylüler yararına yeniden düzenleme yönündeki düşünce ve eylemler “siyasi suç”, toplumsal düzenin yarattığı diğer suçlar ise “asıl suç” kategorisinde değerlendirilirken, kurumlar altyapının ekseninde yapılanmışken, devlet ‘’halktan topladıkları servete sessizce sahip olma’’ fırsatını sağlamayı amaçlarken, sistem halkın sömürülmesi üzerine inşa ediliyorken, yargı, kilise devletin kolu iken ve tüm toplumsal problemlerin temelinde sınıf çatışması varken tarihi maddeciliğe göre bir sonraki aşama devrimle gelen sosyalizm olacaktır. Yazar her ne kadar bir devrim çağrısı yapmasa da eserin temelinde devletin gereksizliğine, ortak mülkiyet anlayışına, ezen ve ezilen tabakalar arasındaki sınıf çatışmalarına vurgu yapar. Ama biz yine de bu kapitalist düzene yazar açısından baktığımızda yazarın hümanist ve sosyalist düşüncelerden etkilendiğini, dönemin Rusya'sındaki toplumsal yapıya daha çok emek yoluyla geçinen kesimlerinin gözünden baktığını söyleyebiliriz.
Kaynakça
Lev Nikolayeviç Tolstoy, Diriliş, Koridor Yayınları.
Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları.
Rosamund Bartlett, Tolstoy Bir Rus Hayatı, Everest Yayınları.