Körpe bir tomurcuktum ben. Avuçlarında açmayı düşleyen. Gonca kokulu hülyalarım vardı senin için. Erişip açacak, sana sırlarımı fısıldayacaktım. Anlatacaktım sana; senin rüzgarına hangi vakit kapıldığımı, savrulduğumu. Senin ellerinde açmak için verdiğim mücadeleyi anlatacaktım. Dikenlerimden bahsedecektim. Can yakan, canımı yakan dikenlerimden.
Yine de senden vazgeçmeyişimi anlatacaktım. İnatçı diyecektin bana, savaşçı diyecektin. Acılarımın beni nasıl büyüttüğünü görecektin o zaman. İşte o zaman beni tanımış olacaktın. Fakat hayır, bunların hiçbiri olmayacak biliyorum. Çünkü o körpe tomurcuk değilim ben artık. Gonca kokulu hülyaları olan... Değilim. Hayır anlatamam sana. Düşlerimi anlatamam. Çünkü benim düşlerim tek kişilik. Benim düşlerim yalnız, bir başına. Benim düşlerim kimsesiz.
O günden beri, o hırçın fırtınanın beni hırpaladığı günden beri ben daha gaddar, daha acımasız oldum. Pek tabii istemezdim böyle olmayı fakat ne çare. Felek tokadını bir kere yedin miydi şirazeni artık toplayamazdın. Gerçek denen o ayaz yüzüne bir kere çarpmaya görsün. İrkilirsin, hüclerinin her bir zerresinde hissedersin gölgesini. Bir gecede öldüm ben. Bir gecede açamadan soldum.
Şimdi yapraklarım savruluyor teker teker. Ben savruluyorum. Kızgınım sana. Beni soldurduğun için. Kızgınım. Düşlerinde yer edinmeme müsaade etmediğin için. Anlatacaklarıma kulaklarını sağır kestiğin için. Senin adınla erişen sen kokulu yapraklarımı görmediğin için. Kızgınım işte kızgınım. Ötesi olmayan yollarda beni bir başıma koyduğun için. Ateşin içine kendimi bile bile attığım için kendime, o ateşi gül bahçesine çevirebilecek suyken kendini benden esirgediğin için sana kızgınım; çok kızgınım.