Güneşin gökyüzünü pırıl pırıl aydınlattığı, toprağın sıcacık olduğu bir yaz günüydü. Minik çekirge Tini abisiyle birlikte ninesini görmeye gidecekti. Uzun zamandır ninesini görmeyen Tini çooook heyecanlıydı. Kalbi küt küt atıyordu! Çok ağır bir bavul hazırlamıştı. Neredeyse kendisi kadar! İçinde neler yoktu ki? Ayakkabılar, eldivenler, botlar, güneş gözlükleri, oyuncaklar… Hatta bir tencere! Annesi bavulu gördüğünde minik Tini ile biraz konuştu. Mevsim yazdı. Tini’nin yanına eldivenler, botlar almasına gerek yoktu. Ninesinde tencere de vardı, tencereye de gerek yoktu. Bunu duyan Tini hüngür hüngür ağlamaya başladı. Annesi bu kez bu kadar ağır bir bavulu nasıl taşıyacaklarını sordu.

-Güzel yavrum, bunlar yanında olsun istiyorsun ama bavulun çok ağır oldu. Üstelik çoğuna ihtiyacın olmayacak. Onu trene nasıl yükleyeceksin?

Tini inatçıydı. “Ben taşırım bavulumu.” diye ağlamaya devam etti. “Peki” dedi annesi. “Sen bilirsin yavrum, taşı bakalım bunca şeyi.”


Abisiyle yola koyuldular. Güneş ortalığı kavurmaya devam ediyordu. Tini terlemeye, susamaya başlamıştı. “Bavula keşke eldiven yerine bir şişe su koysaydım.” diye geçirdi içinden. O sırada abisi kendi çantasından bir su çıkarıp kardeşine uzattı.

-Al bakalım Tini, susamışsındır.

Tini bu ikrama o kadar mutlu oldu ki! “Yolculuğa çıkmadan önce yanımıza almamız gerekenleri iyi düşünüp güzel bir liste yapmalıyız. Bak, ben öyle yaptım.” diye devam etti abisi. Bu söyledikleri Tini’nin pek umrunda olmadı. Botlarını çok seviyordu! Yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler… Sonunda trene ulaşmışlardı. Abisi bir sıçrayışta bindi trene. Tini için kocaman bavulla zıplamak pek kolay olmuyordu. Önce bavulu koyup sonra kendisi zıplamayı denedi, olmadı. Önce kendisi zıpladı, trenden bavulu yukarı çekmeyi denedi, çekemedi. Abisinden yardım istedi. Abisi de “Tek başıma yapabilirim demiştin Tini.” diyerek yardım isteğini reddetti. Tini birçok kez denedi fakat trene binemedi. Hareket saati gelmişti, tren raylarda çuf çuf çuf ilerlemeye başladı… Tini trene binememişti!

Gözünde yaşlarla abisine el salladı ve eve dönüş yolunu tuttu. Yolda annesinin aslında ne kadar haklı olduğunu düşündü. Elleri üşümüyordu, eldivenlere gerek yoktu. Ayakları da terlikle bile üşümüyordu, botlara ne gerek vardı? Hele tencere… Tencereyi yanına aldığını düşününce kendine gülmeye başladı. Nasıl böyle bir konuda inat etmişti?

Eve vardığında annesi minik Tini’yi karşısında görünce çok şaşırdı. Tini yorgunluktan bayılacak gibiydi. Annesine hemen treni nasıl kaçırdığını anlattı. Çook üzgündü. Bir daha uyarıları dikkate alacağına dair annesine söz verdi. Annesi minik Tini’yi öptü, ona kocamaaan sarıldı. Minik Tini için artık uyku ve dinlenme vakti. :)