Kuyruğun ortalarına doğru arka arkaya geçmiş olan pire, kutup ayısı ve kedi hoş bir muhabbete dalmışlardı. Önlerindeki ismi cismi belli olmayan hayvan kıpırdamadan duruyordu. Pire sıranın en önünde Tanrı'ya yalvarıp yakaran insanı eleştiriyordu. Tavuk pirenin her dediğini onaylıyordu. Kutup ayısı sadece dinliyor, ne düşündüğünü belirtmiyordu.
Önlerden gelen bir habere göre seçim yapılmasına karşı çıkan insanın, yalvarıp yakarışını kabul etmişti Tanrı. Bu yıl bilmem kaçıncısı düzenlenen "Tür Kurbanı" seçimle değil, kura ile olacaktı.
İnsan en önde mutlu bir şekilde çekilişin sonucunu beklerken ismi cismi belli olmayan hayvan hafiften kıpırdamaya başlamıştı. Malum can bu, taş olsan için ürperir. Pirenin içindeki korku ve aynı zamanda o kadar hayvan içerisinde kendisinin çıkma ihtimalinin çok düşük olmasının verdiği hafif bir huzurun aynısını düşünen tavuk, kutup ayısından bir tepki bekliyordu ama ayı hala eski halindeydi, sadece dinliyor ve bekliyordu.
Tilki aklından geçen düşünceleri aslana bildirmek istiyordu. Belki de Tanrı aslanı dinlerdi. Ama daha sonra aslanın korkağın teki olduğu aklına geldi, koşarak öne doğru ilerledi ve Tanrı'ya bütün sistemin insan yüzünden bozulduğunu ve doğru bir karar vererek kura olmadan insan türünü yok etmesini söyledi. Bunu bir rica olarak değil, emir olarak söyledi. Tanrı birden bütün kura seramonisini iptal etti ve tilkiyi aniden yok etti. Kendisine karşı çıkmanın cezasıydı bu.
Her tarafı bir sessizlik kaplamıştı. Kedi bir köşede köpekle beraber ağlıyordu. İnsan hiç olmadığı kadar mutluydu. Birisi daha mutluydu: tavuk. Evet hikayedeki en onursuz karakter tavuktu. Artık kendisini kümeste rahatsız edecek bir tilki olmayacaktı. Oysa düşmanına rağmen hala hayattaysan eğer henüz daha kötü bir düşmanının olmadığını bilmiyordu.
Daha sonraları çıkan bir habere göre insan türü tilki ile uzaktan da olsa akrabaydı ve bir yerlerde tavuk yetiştirme çiftlikleri kuruluyordu. Kafası her koparılan tavuğun acısını hissediyordu o tavuk.