aklını çeldiğin kadınların dillerinden döküldü adın

hala da yankılanır bu şehirde

nereye gitsem

hangi köşeyi dönsem

ekosu önümde


tarafında olan rabbinle

ve yanında olan tüm şehitlerle

nasıl unutursun

adem de insandı


bir günü parçalara ayırır

incelersin

göğsünde bin güneşi yetiştirirsin

alem-i kebirin doğumunu görmemiş gibi

evrenlerin üstüne kilit vurmamış gibi

ve ilk insanı çamurdan ovmamış gibi 


omzumda kolu olmayan bir el var

şu dilimde de yaşanmamış geceye ağıtlar

ben şimdi adını sayıklayan kadınlardan

biriyim

bir ekodan halliceyim


çıplak ayaklı bir kız koşuyor

ekolardan kaçıyor

tabana kuvvet

kelimelerle hizaya gelmiyor

nereye varmak istiyor?

ya da kime 

korkunç bir gece yaklaşıyor

ve sensizlik

o da bunu biliyor 


ben şimdi gözlerimi kapatacağım

müezzin çağırıyor inananları 

gecenin karanlığında 

ben sana geliyorum 

ibadete 

en kutsal yerde buluyorum seni 

ve en olağan yerde terk ediyorum 


sana geliyorum sanıyordum

ama senden kaçıyormuşum


canlı yeşil bir turp otu

bana gözlerini hatırlatır

ve cebimde on beş kuruş var

çalsam annem kızar

ama gözlerini o tezgahta bıraksam

aklım da yanında kalır

çalayım desem,

turp otuyla ne yapılır?


pabuçlarımda taşlar var

ama

ortada bir savaş var,

biliyorsun

yine de sen

evini vuruyorsun 


şimdi soruyorum sana

turp otuyla ne yapılır?