Öncelikle dile getirmek isterim ki bu yazdıklarım diğer yazdıklarımın aksine bir edebi, felsefi ve/veya çekicilik içermiyor. Biraz daha iç dökümü gibi bir durum söz konusu. Şu son günlerde içimde bir telaş var. Fakat bu telaş beklenilenin aksine heyecan veya huzur gibi moralin pozitif(+) kısmında olan hisleri içermiyor. Yorgunum. Kendimi sürekli anlatıp anlaşılmaya çalışmaktan, açtığım karadelikten hallice kuyuları kapatamamaktan ve diğer bir çok şeyden ötürü.
Çocukça, çocuksu bir keyifsizliğin tam ortasındayım. Bunun olması için kimi kınadım bilmiyorum. Fakat artık burada, ne hüzünlü ama değil mi?
Neticede bu telaşın etkisi bende en külli durumda en cüzi duruma kadar sirayet etmiş bulunmakta. Mesela kıyafetlerim değişti. Artık kendimi anlatıp yeni bir kanal açmaya çalışmaktansa dış görünüşümden bile kim/ne olduğumu anlatmaya çalışıyorum. İlgiden uzaklaşmama sebep olan bu durum ergenliğimin en kökünü bile yakmama sebep oldu. Pişman mıyım? Hiç bir şeyden pişman değilim. Sadece pişman olmadığım için pişman olacağımı biliyorum.
Konuşmak, anlatmak çok zor.
Tıp ne der bu duruma bilemiyorum, çok şeyi unutuyorum. Çokça uçup kaçıyorum. Bir oradayım, bir buradayım. Bir bakıyorum müzik yapıyorum. Bir bakıyorum şarkı kaydediyorum. Bir bakıyorum ormanda podcast kaydediyorum. Bir bakıyorum güneşli havada yağan yağmurda ıslanma ihtiyacımı gidermeye çalışıyorum. Bir bakıyorum kütüphane açmaya çalışıyorum. Bir bakıyorum sanayideyim. Bir bakıyorum kod yazıyorum. Sigara içiyorum, şınav çekmiyor ve gözlerimi kapalı tutmaya gayret ediyorum.
Tüm bunlar benim çalışkan, üretken, nispeten başarılı ve dahi bir adam olduğumu gösteriyor. Bide her şeyden kaçan.
Ne anlattım, nasıl anlattım bilmiyorum.
Fakat bildiğim iki şey var; birincisi bunu burada yayınlayarak anlaşılma iç-güdümü tatmin etmeye gayret ediyorum. İkincisi bu iç-güdümü tatmin etmeye çalıştığım sürece bu boktan hâlden kurtulamayacağımı düşünüyor olmam.
Yâni kendini gerçekleştiren kehânete kefâret olabilecek bir yorgunluğum var sanırım. Uzatmayayım, hoşçakal.