yaşanmadan önce, demişti
yaşanmadan önce anlamak da marifettir.
bir çiçeği koparmanın hüznünü öğrendiğimde
içimin derin kuyusunda.
o gün
anlıyorduysak yaşamı yaşamaktan evvel
ki sönmemişse hâlâ o takatsiz ışık
umut vardı ölümü armağan belleyenler için
bir çeşit hediyeyse intihar, gitmeyi arzulayanlara
olsundu o umut.
halatı çekmekten ne kadar yorgun düşse de kol
o kazanmak yok mu, o bitirmek dürtüsü, o çetrefilli yol!
umut işte.
gücünü tüketene dur deme cesareti
‘teslimim’ demektense.
kazmayı vurduğun yerden gül bitmesi
bağırdığın yerden çağırılmak inceliği
ah, gözünü sevdiğimin yaşaması
ölüm denen armağana inat.
ısıtmaz sancısı yok olmak hastalığının
ne bir yere götürür o onulmaz umut
ne durdurur âdemi olduğu yerde.
bulamadım, çıkar yolun tarifi lokman’a verilmiş.
elini uzatsan tutan bulamazsın
o sığ sanılan kara kuyu
meğer semâdan da derinmiş.