Unuttum işte, ben de unuttum diye sahtekarca naralar savuruyorum. İnsan unutabilir mi? Kolay mı unutmak?


Hiç kolay demeyeceğim. Çünkü unutmak diye bir şey yok. Kitabımı evde unutmuşum gibi çocukça bir unutma eyleminden bahsetmediğimin farkındasınızdır. O unutmak, sözlükteki unutmak çünkü.


İnsanız biz. Hayatımıza giren hiçbir şeyi aslında unutamayız. Unuttuk sanırız, bir gece sigaramızı içerken gökyüzünde parlayan bir yıldız, aniden çıkan bir rüzgar, masada duran bir kitap bile yeri gelir hatırlatır.


Ölene kadar kimseyi yanımızda taşıyamayız. Hayatımıza giren insanlar, çıkan insanlar, bizi çıkartanlar, bizim çıkardıklarımız derken sürekli bir değişim içerisinde değil miyiz? Tabii her eksikliğin sancısı bir olmuyor. Sevdiğiniz bir kadın ya da adam olabilir. Ailenizden biri de olabilir bu eksiklik. Belki de çocukluğunuzdan beri sizinle büyüyen bir ev hayvanınız. Onların eksikliği sadece bir eksiklik olmuyor. Yara oluyor, kabuk bağlıyor. Hatta siz o kabuk düşmeden bilerek kanatıyorsunuz öyle değil mi? O yaranın son nefesinize kadar sizinle beraber gelmesini istiyorsunuz.


İnsan eksikliğini unutabilir mi? Eksiliyoruz azizim eksiliyoruz. Unutmayın...