Herhangi bir zaman diliminde, evrenin bilinmeyen bir köşesinde "Her Şeyin Ülkesi" adlı bir yer vardı. Orada henüz İstanbul defalarca kuşatma yaşamamış ve el değiştirmemiş, Hiroşima'ya o atom bombası atılmamış, yeraltındaki madenler için hiçbir ülke sömürülmemiş, salgınlarla hayat felç olmamıştı. Fakat yine de herkes çok mutlu, hayat mükemmel gidiyor da denemezdi. İnsanın olduğu yerde mükemmellik mi aranırdı?


Bu ülkede de modern zamanların koşturmacası vardı. Kimsenin “durup ince şeyleri düşünmeye” burada da vakti yoktu. Her yerde olduğu gibi bu ülkede de kalp kırıklıkları vardı. Bir de bu ülkede yaşayan bir kız vardı. Etrafında insanlar eksik olmazdı. Fakat bu insanlar dönme dolaba biner gibi; biri inerken biri binerdi. Kimi aşağıdayken kimisi de en tepede dururdu. Tepedeyken sorun yoktu ama pek az insan aşağıdayken sabredebilirdi. Genelde en aşağıdayken bir isyandır başlardı. Bu kızcağız suçlanırdı hep. Onlar da yukarıda olmak istiyordu işte. Onlar da değerli insanlardılar, bu kız onların değerini bilmiyordu! İnip giderlerdi bu sitemlerden sonra. Sabırlı olanlarsa bir kez yukarı çıktıktan sonra aşağı inmezdi bir daha. Yukarıda sabırla ona tutunanlar için her zaman yer vardı.


  Bu kız bir anne gibiydi. Hayatına girdiği herkese bir şeyler verirdi. Çiçeklerini onlar için sulayıp yeşertirdi. İnsanlarını soğuktan korumak için sıkıca giydirir, onlar uyurken üstlerini örterdi. Yağmurlu günlerde pencerelerini sıkıca kapatırdı ki içeri yağmur girmesin. Ağlamak istediklerinde onlara omuz olurdu. Sahi kaç tane omzu vardı ki acaba da hepsine yetebilirdi? Hastalandıklarında onlar için çorba yapardı. Doğum günlerini asla unutmaz, hayatından çıkan insanların doğum günlerini bile içinden kutlardı. Elinden geldiğince herkesin doğum gününde partiler düzenler, hediyeler alırdı. Kendine zaman ayırdığında kitap okurdu. İnsanlarını gördüğünde de onlara öğrendiklerini anlatırdı ki bilgisiz kalmasınlar. Onlara cesaret verirdi. Onları reddetmezdi. Onlarla güler ve her zaman onlarla yaşardı.


  Bir gün çok yoruldu. Herkesin hayatındaki odasında, tüm eşyalarını topladı. Valizine koydu. Gitmeden önce herkesin uyuduğundan emin oldu. Odalarına girip üzerlerini güzelce örttü. Son kez onlara şefkat fısıldadı. Valizini aldı ve usulca, ses etmeden, Herkesin Hayatı adlı binadan çıktı. Her Şeyin Ülkesi'ni terk etti. Zamanda bilinmeyen bir dilime karıştı.


Günlerden bir gün, "Herkesin Hayatı" binasının sakinleri bu kızı hatırladı. Eh iyi bir kızcağızdı. Acaba ne olmuştu ki ona? Binanın sakinlerinden biri daha önce bir filmde onun gibi birini görmüştü. Filmin sonunda o karakter de ortadan kayboluyordu. Hepsi meraklanmış gibi yaptı ve sonra konuşmaya başka şeylerden devam ettiler. Artık hepsi eskisinden daha sağlıklı ve güçlüydü. Yeni hayatlara yelken açıyorlardı bu yüzden bu binadan da taşınacaklardı. Taşınacakları yeni hayat o kadar güzeldi ki, görseniz bayılırdınız. Gerçi bu kızı ilk tanıdıklarında da aynı şeyi demişlerdi. Eh, her şey zamanla değişirdi sonuçta. Buna şaşırmak budalalık olurdu. Konuşmanın sonunda, hiçbiri artık o kıza ihtiyaçları olmadığını fark etti. Sonra içlerinden biri sordu: "Sahi o kızın adı neydi?"