Sen, deve dikeni yollara kardeşim Eşber dün gece,
Özgürlük denilen dinç bir inancın arkasından
Demir bir tutsaklık gibi gün be gün
Boğazında düğümlenen baba ocağının ardından
Türküler kadar temiz bir inanışla düştün.
Bu anlatılar kardeşim
Senin yolculuğuna dairdir.
Yüreğin bu uğurda bir kuş uçuşu,
İnancın başlı başına şairdir.
...Günyüzü savaşını kazandığında yollardaydın.
Zaman ince belli bir mayıs ayı gibi
Ne başladığı belli ne de bittiği...
Ayı ve güneşi ayırt etmekte zorlanırken
Sessiz bakışlarınla kardeşim Eşber
Şehirlerin gölgeleri siniyordu gözlerine
Ve doluyordu içine gurbet misali bir keder.
Bir korkudan sanki kaçar gibi attığın
Onca ritimsiz adımdan sonra yorgunluktan,
Ve inancının hacimli ağırlığından keza;
Kapanıyor gözlerin olur olmadık yerlerde.
Karanlıkta doğuyor leylak bahçeleri
Tüysüz bacaklarını adımlıyor siyahlıklar...
En nihayetinde yürüyorsun sen de hâlâ
Seninle beraber uzayıp gidiyor yollar.
Günün ilk ışığıyla başlayan yatak arayışında
Sırtına yapışmış miden eşlik ediyor sana.
Daha dün terk ettiğin evde:
Yatak-döşek, yastık-yorgan, anan-baban değil de
Mıh gibi aklında çorbanın acı kokusu
Çünkü Eşber, ilke ya da gurur değildir açlık
Yön ya da merhamet bilmez karın gurultusu.
* * *
Cebinde üç beş kuruş var aylardır biriken
İş güç, ağız kokusu, alın teri bir şekilde...
Belki onların okşayıcı ağırlığından
Belki de yalnızca genç olduğundan kardeşim
Takılıyor aklına bir aylaklık sevdası.
Okşamak istiyorsun medeniyetin rahmetli ellerini.
Mesela bir otel odası, akşam için, pespaye;
Sabah kahvaltısı sonra, sözde karın tokluğuna...
Ve deliniyor kese, bitiyor cebindeki sermaye.
Yine de sen kardeşim Eşber
Bir kır bahçesi hülyasıyla bu şehirde
Dolaşıyorsun mevsimlik göletler pabuçlarında.
Önce meyhane şerbetleri geçirip boğazından
Sığınıyorsun pespaye otel odasına
Üç beş saatlik ucuz bir sarhoşluğun ardından.
* * *
Bekledin Eşber,
Sözde özgürlüğü avuçladığın ilk gecede
Penceren bir denize açılacaktı.
Yalnız gerçek başka
Gerçek yutuyor tüm denizleri
Ve sanki zihninde geziniyor Eşber
Hakikatin zalim elleri.
Halbuki Eşber,
Sen daha dün geldin denizin doğduğu yerden
Çünkü denizler de bir inançtı kuşkusuz.
Ama şimdi ateş ve nefretten muteber bir gök altında
Erimektesin kardeşim içten içe.
Ve tam anlamıyla yitip gideceksin
İçindeki son deniz de bitince.
* * *
Eşber, iyi insan, tepeden tırnağa umut...
Büsbütün rezalet bir uykunun ardından
Tekrar adımlıyorsun mekanik sokakları.
Bir şey olacağından değil de
Maksat durmak olmasın.
O gri alnaçlı, ayaklı işportalar kusan meydanlardan
Akıyorsun yoksul ve yitik bir göç gibi
Benzer karanlığıyla diğer meydanlara, durmadan.
Bu şehir, bu fiziki rezalet, bu arsız keşmekeş
Sürünüp gitmeye devam ediyor önünden.
Resmi bir tören gibi yürüyor otomobiller
Sanki sokaklarda değil, zihnindeler.
Ancak sen tutuk halinle
Bambaşka bir uzvunla adımlıyorsun sokakları sanki
Öyle ki
Gözlerinde karasız gölgeler peyda olmakta
Sırtında bir kambur, ağır ağır uyanmakta şimdi.
Tam o anda Eşber, kardeşim
Yol yapmış kestane ağaçların gölgeliğinde
Yaprak hışırtısı dolduran bir kadın gördün ceplerine.
Bir yuva sıcaklığı hasretiyle yanıp tutuşurken
Bambaşka bir ateşin içinde buldun kendini
Daha da yanmak geldi içinden.
Yazık ki Eşber
Nasip olmadı görmek aynı tabloyu
Duymak aynı duygunun alacalı adını...
Elinde bir tek inanç vardı en başında
Yerini koskoca bir anlamsızlık aldı!
* * *
Gerisini sen de bilmiyorsun Eşber.
Uyukladığın banketlerde mavi tabelalı rakım izleri...
Ne yazık sen vazgeçmiştin sofralardan
Bir ideal uğruna yalnız, sadece bir fikir için.
Öyle bir inançtı ki duyduğun:
Altı katran, üstü çelik.
Ama işte bu his yeni tattığın dudaklarında
İşte Tanrı'nın kurnaz oyunu; işte güzellik!
Acı bir kavrayış bu:
Zehir gibi bir gerçek geziniyor damarlarında
zor anladın!
Niteliksiz bir çabaydı evini terk edişin,
Çünkü hiçbir inanç değmezdi mutsuz olmaya
Ancak ölmek dahi mümkündü belki, sevda için!
Bu anlatılar kardeşim
Henüz bitmemiş bir yolculuğa dairdir.
Yüreğin denizin değdiği yerde tan yeri...
Sevda ise başlı başına şairdir!