Kulaklarını çınlatan kâbus kalıntılarıyla gözlerini araladı. Boğazında gece boyu içtiği sigaraların kül tadı ve burnunda odayı kaplayan ekşimsi koku… Buğulu gözlerinde etrafındaki nesnelerin görüntüsü giderek netleşti. Uykunun sersemliğini yavaşça üzerinden atarken bileklerindeki metal ağırlığıyla irkildi. İki bileğini ters yöne zorlayarak kurtulmaya çalıştı. Çabasının nafileliğini fark edip içinde bulunduğu durumu anlamlandırmak isteyen gözlerini etrafında gezdirdi. Tek yataklı, sade, düzenli bir odadaydı. Otel olabilirdi. Yataktan kalkıp pencerenin önüne geçti. Perdeyi araladı ve bileklerindeki kelepçenin farkında değilmişçesine kaldırımlarda yürüyen, araba süren, el ele tutuşan, dövüşen insanları gördü. Perdeyi hızla kapattı. Yatağın ucuna ilişti. Düşünmeye çalıştı. Ardından sakince ayağa kalkıp kapıya yürüdü. Kapıyı sessizce aralayıp başını dışarı uzattı. Etrafını kontrol etti. Yumuşak adımlarla koridora çıktı. Evet, bir oteldeydi. Uzun bir sıra halinde uzanan kapı kapıların ardından sesler duyuluyordu. Merdivenleri indi. Yemekhaneye gelmişti. Kendini saklayarak yemek yiyen insanları süzdü. Hepsinin bileklerinde aynı kelepçeden vardı yine. Ancak masanın altında oyun oynayan iki çocuk plastik kelepçelerle bağlıydı ve ikide bir acıyla kasılan suratlarından ve sürekli bileklerini ovuşturmalarından durumun farkında oldukları anlaşılıyordu. Bu sırada arkasında birinin olduğunu hissetti ve döndüğünde tam karşısında dikilen adamı gördü. Bir iki adım geriledi. Ayağı takılıp yere yığıldı ve cebinde duran küçük, metal anahtar yere düştü. Hızlı bir kararla anahtarı yerden alıp koşar adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. Adamın peşinden geldiğini duyabiliyordu. Kapısı açık duran odasına girip kapıyı kilitledi ve beklemeye başladı. Elindeki anahtarı hatırladı. Kelepçesinin kilidini açıp bir kenara fırlattı. Yaklaşan adım sesleri kapının önünde durdu. Kilitli kapı açıldı ve içeri girdi. Şimdi göz göze bakıyorlardı. Kapının önündeki adam aynayı gösterdi, dudaklarında belli belirsiz bir gülümsemeyle. Kalbi hızla çarpıyordu. Aynaya baktı, sonra karşısındaki adama ve namlunun ucunda parlayan anlık ışığa…
Elindeki silahı çekmeceye bıraktı. Kanlar içinde yatan adama doğru birkaç adım attı. Eğildi ve aynı muzip gülümsemeyle yerde duran kelepçeyi aldı. Bileklerine geçirdi. Anahtarı cebine koydu. Yatağa uzandı ve derin bir uykuya daldı…
Kadir Yılmaz
2021-07-02T23:33:47+03:00Gerçek - düş arasında kalan bir öykü. Gerçekten beğendim ama biraz daha akıcı olabilirdi. Emeğinize sağlık, tebrik ederim. Yazıyla kalmak dileğiyle :)