İşçi sınıfı sinemasının yönetmeni olarak bilinen Ken Loach, “Üzgünüz, Size Ulaşamadık” filmiyle, modern çağın dünü ve bugünüyle kemikleşen sorunu olan geçim sıkıntısını ve ağır iş koşulları altında değersizleşen insan hayatını çekirdek bir ailenin odağında perdeye yansıtıyor.


Ken Loack filmografisine baktığımızda günlük hayatın içindeki sıradan insanların yaşam mücadelesini esas alan filmleri, kapital düzenin içinde hayatta kalmaya çalışan insanın, tıpkı bir bataklığın içinden çıkmaya çalıştıkça daha çok battığını ve çırpınışların onu daha dibe çektiğini toplumsal gerçekçi olan hikâyeleriyle anlatıyor.


Üzgünüz, Size Ulaşamadık (Sorry We Missed You, 2019) filmi de bu bataklığın içinden çıkmaya çalışan bir ailenin hikâyesine odaklanıyor. Abby’nin (Debbie Honeywood) her gece gördüğü, kumun içinden çıkmaya çalıştıkça gömüldüğü rüyası da bunun bir göstergesi sadece.




Yetmeyen Bir Zamanın İçinde


Üzgünüz, Size Ulaşamadık filmi kendilerinden ve çocuklarından başka her şeye yetişmeye çalışan Abby ve Ricky’nin, rahat bir nefes almalarını sağlayacak olan günlerin geleceğini ummaları ve gün geçtikçe bir kısır döngüye giren hayatını anlatıyor. Ricky (Kris Hitchen), hayatı boyunca ağır şartlar altında çalışmış bir işçi. Bir gün diğer işlerden daha iyi olacağını umduğu bir kargo şirketine “kendi işinin sahibi” olma kandırmacasıyla kuryeci olarak çalışmaya başlıyor.

İngiltere’de 2008 krizi sonrası “sıfır süreli sözleşme” adıyla yaygınlaşan bu çalışma biçimi; işçiye zor çalışma koşulları altında, bitmeyen mesailerle, izin kullanma hakkı tanımayan ve bunun sonucunda hiçbir şey vadetmeyen, yalnızca işverenin işçiyi her şekilde sömürdüğü bir çalışma biçimidir.


Ricky, kanıksadığı iş hayatının içinde cebelleşirken, altı ay geçtikten sonra bitecek olan borçlarının ardından satın alacağı evin hayaliyle kendisini ve ailesini telkin eder. Bir gün rahat nefes alacağız yanılgısı, ailenin günden güne daha çok mekanikleşmesine sebep olur. Gün içinde Ricky’nin zamanında yetiştirmesi gereken yüzlerce kargosu, Abby’nin de yaşlı ve kimsesiz kişilerin bakımıyla ilgilenmek için gideceği onlarca ev vardır.


Abby ve Ricky’nin kapitalizmin şekillendirdiği çalışma hayatı, çocuklarına vakit ayıracak zamanı ve kendi temel ihtiyaçlarını karşılayacak olan zamanı onlardan çalarken, kapital sistemin dayatmalarına ayak uyduramayan insanların hayatını ilk önce değersizleştiriyor, ardından insanın tükenmesine yol açıyor. Sistem, hayatta kalacakları bu elemeyle belirlerken, geriye kalanlar daha iyi bir hayat aldatmacası ve çocuklarının geleceği uğruna hız, dakiklik ve rekabet içinde maratonlarına devam ediyor.




Sonsuz Bir Kısır Döngü


Abby ve Ricky’nin hayatının gidişatı, çocuklarının böyle bir hayat istemediklerine karşı gösterdikleri reaksiyonla sekteye uğrarken, yönetmen bir önceki filmi olan “I, Daniel Blake”te yaptığı gibi bir şeylerin yanlış olduğunu çocuklar tarafından dile döküyor. 


Farkındalığı yetişkinlerden daha yüksek olan çocuklar, dış dünya hakkında pek bir şey bilmeseler de anne babalarının mutsuzluğunun sebebinin dış dünya tarafından kaynaklandığını bilebilecek potansiyeldeler. Evin ergen oğlu Sebastian (Rhys Stone) okula gitmemek, hırsızlık yapmak gibi sorunlarıyla Abby ve Ricky’i uğraştırırken, Sebastian’ın bu davranışları anne ve babası gibi olmak istemediğinin bir dışavurumudur yalnızca.


Kamusal alanlarda arkadaşlarıyla duvarlara grafiti yapan Sebastian, içindeki bu yaratıcılığın okul tarafından yok edilmesine izin vermek istemediği için okula gitmeyi reddeder. Sistemin onu bir gün anne ve babasını dönüştürdüğü gibi kendisi olmayan birine dönüştüreceğini içten içe bilir ve davranışlarıyla, babasıyla girdiği her tartışmayla buna karşı çıkar.


Ricky’nin başına art arda gelen aksilikler ve Sebastian’la girdikleri bir tartışmanın ardından şiddete başvurması aile fertleri için bir kırılma noktası olurken, Ricky’nin Sebastian’ın defterini karıştırdığında grafiti resimlerini görmesi, anne ve babanın oğulları hakkında önemli bir şeyi tesadüfen öğrendikleri bir sekans. Ricky’nin oğlunu ne kadar az tanıdığını söylediğinde aile fertlerinin içinde olduğu koşuşturmacanın onları birbirinden ne kadar çok uzaklaştırdığını da görüyoruz.


Ailenin birlikte yemek yiyecekleri zamanları bile olmadığı, çocuklara sesli mesajlar bırakarak eve erken gelmeye çalışacaklarını söylemesi ve sadece uyumak için evin içinde birleşmeleri filmin sunduğu ve bize yabancı gelmeyen kesitler.


Kapitalizm, bizi pazar günleri birleştirip diğer günler birbirimizden alıkoyarken, her akşam anne ve babasının işten dönmesini bekleyen bir çocuğa daha bu yaşlardan iyi bir hayat için sabredip beklemesi gerektiğini aşılıyor. Üzgünüz, Size Ulaşamadık filmi tıpkı evin küçük kızı Lisa’nın (Katie Proctor) annesinin işten erken dönmesini, dönmeyeceğini bile bile beklemesi gibi bize de bundan sonrasını bildiğimiz halde beklemeye bırakıyor.