Böyle başladı kehanet, kendi kendini gerçekleştiren kehanet. Olmaktan korktuğum yerdeyim bak şimdi, ellerim kanlar içinde.
Evet, evet ben öldürdüm onu.
Saat onu beş geçerken o pazar sabahında, içimde.
İçimden geçmeyen o pazar sabahı.
İçimde öldürdüm onu, çırpınırken bacakları.
Saat onu beş geçiyordu lakin vakit bir bahar akşamıydı. İpince kollarındayken ben, bu aciz ruhum, sırılsıklam olmuş vücudum…
İnsan insanı böyle öldürür mü, neden kanıyorum?
Tutmuyor bacaklarım, artık kaldıramıyorum evreni.
Derinde, çok derinde bir üzüntü bu yüreğimi sızlatan, inceden. Onu öldürdü ellerim evet, ben öldürmedim.
Mezarlığıma bir çukur daha açtım bugün, zihnimin beş metre derinine gömdüm onu, ellerimdeyken saçları. Güneş gibi, altın. Yakıyor ebediyetimi, günaha sokuyor beni.
En güzel günahları işliyoruz beraber, yedinci meşaleyi yakıyoruz.
Dünyayı aydınlatıyor ışığımız, nice karanlıkları kavuşturuyoruz aydınlıklarla. Ben ve o, yalnızca ikimizin sesi duyuluyor uzaktan.
Lakin kesiliyor aniden, ellerim kesiyor kendini. Saat onu beş geçiyor.
İşte geldi, vakit bir bahar akşamı.
Mertcan Gün
2024-08-19T17:38:29+03:00derin bir içsel çatışmayı ve psikolojik krizi tasvir ediyor. Özellikle bir kehanetin ve suçluluk duygusunun etkisi altında kalmış bir kişinin içsel deneyimlerini ele alıyor. Zamanın ve mekânın belirsizliği, ruhsal bozukluğu ve suçluluk hissi arasında yoğun bir şekilde dolaşan anlatım, okuyucuyu karmaşık ve rahatsız edici bir duygusal zeminde bırakıyor. Yazarın kendi içsel dünya ve suçluluk duygusu ile hesaplaşması, metne hem dramatik hem de düşündürücü bir derinlik katıyor.