Kimim ben?
Normalde böyle sorular sormuyorum kendime. Ama bugün soruyorum: Kimim ben? Bu bana "küçük ben"i hatırlatıyor ve soru farklı bir soruya evriliyor: Kimdin sen?
Önceden kim olduğumu bulabilirsem cevaba ulaşırım belki, diye düşünüyorum.
Ben kalbini her zaman güzellikten yana tutmuş biriyim. O görüntü geliyor aklıma: Küçüğüm daha o vakitler, ellerimi açmışım ve ellerime bakıyorum. Varlığımı böyle kontrol ediyordum. Açıyordum ellerimi ve bakıyordum onlara. İçimden bir ses yükseliyordu: “Evet, varsın sen.” Bu, sanırım varlığımızı kontrol etmenin evrensel bir yolu. Ellerimize bakmak. Hayret duymak bundan.
Çok fazla yazmak istiyorum bazen ama sürekli bi' anlamsız bulma durumu oluyor her şeyi ve ne anlatsam elimde kalacakmış gibi. Biraz bu vakitlerden bahsedeyim sizlere. Sanırım gittikçe daha da çalışabilen birine dönüşüyorum, bundan rahatsız değilim hiç bu arada. Daha da artsın istiyorum hatta. Tıp derslerimize bakıyorum bir yandan, arada da kodlama bakıyorum. Küçükken matematikte uğraşıp çözemediğim bir soru olurdu mesela, tüm gücümle odaklanıp soruda kaybolurdum ve öyle anlarda kardeşlerimden biri o anı bozardı. İçimde öyle garip ve bunaltıcı bir his olurdu ki anlatamam ve ana neden çözemediğim o problemdi aslında ve eğer çözememişsem zihnimin arkasında dururdu ben istemesem de. Ansızın, uyumadan önce aklıma çözüm yolu geldiğinde fark ederdim arka planda düşündüğümü. İşte, kodda algoritma sorularını çözmek de tam olarak böyle hissettirdi bana. Şaşırdım hatta çünkü unutmuştum bu hissi; hırsla karışık bu bunaltıyı.
Ders vs. demişken sevdiğim bir anıyı da paylaşayım sizlerle. 10. sınıftım sanırım. 2. dereceden bilinmeyenli denklem çözmüştüm tüm gece. Uyumuştum erken bir saatte. Kardeşim de geceye doğru beni uyandırmaya gelmişti. Ona “X kaç, x kaç?” deyip duruyordum ama şey dediğimi sanıyordum tabii ki: “Saat kaç?” Ve ben emindim “Saat kaç?” diye sorduğumdan; kardeşimin beni yanlış anladığını düşünüyordum. Sonra tabii kendime gelince anladım durumu ve güldük.
Bir dönem bayağı kötü hissediyordum, o vakitler yazmayı da arttırmıştım haliyle ama o dönem atlatıldı diyebilirim. Çok daha rahat ve iyi hissediyorum. Bu arada öyle rahatsız hissetmelerimin de nedenleri vardı. Neyse, bugün yine aşırı ufak bir şey beni kötü etkiledi ve sinirlendim bu nedenle de.
Mesela bakın, bu noktada kararsız kalıyorum. Anlatmalı mıyım anlatmamalı mıyım, diye. Bir gün anlatırım mutlaka...
Çok yakın olduğum iki arkadaşım var. Senelerdir aynı iki kişi.
Neyse, ikisiyle de böyle ilişkilerimin değiştiğini gördüğüm bir dönemdeyim. Bu beni üzüyor ara sıra ama kabul ediyorum artık bunu. Geçen o arkadaşlarımdan birine yazdığım birkaç şeyi yolladım, bana dedi ki: “Dostumuz kağıda konuşuyor.” Orada içimden bir buruk gülümsedim çünkü dostu kağıda konuşuyor artık cidden. Ben yaşamı onlarla beraber ele alıyordum ama artık bu dengenin değiştiğini görebiliyorum. Yaşamlarında başka insanlar var vs. ama sorun değil. Hatta belki de iyi bir şeydir bu çünkü aşırı olmayan hiçbir şey size zarar veremez. Aşırı yakın arkadaş gibi. :)
Evet, ben küçükken varlığımı ellerimle kontrol ederim. Ama şimdi büyüdüm. Ellerim yok. Ellerim yok benim. Arayıp bulmalıyım anne. Var olduğuma emin olmam gerek. Hemen. Şimdi.
Ice ıce
2021-12-08T21:51:37+03:00Bana kim olduğumu söyleyecek birilerini aramıyorum aslında ama burada yazma nedenimizin altında kesinlikle bir iletişim isteği olduğuna ben de katılıyorum.
Ayrıca yorumlarınız için teşekkürler.
Enes
2021-12-08T16:20:16+03:00Önceden aynanın karşısında gözlerimin ta içine bakıp bir şeyler bulmaya çalışırdım. Sanki kendimi tanımaya çalışıyormuşum gibi. Sizin ellerinize bakmanız bana nedense bunu hatırlattı. Artık bunun düşünmeyle mümkün olduğunu bilsem de nihayetinde bu da yetersiz geliyor. "Kağıda konuşmak" meselesi örneğin, burada kendi kendimize yazdığımız vakit aslında diğerleriyle iletişime geçme isteğimizin ön plana çıktığını fark ediyorum. Yani bize kim olduğumuzu söyleyecek olanları aradığımızı düşünüyorum. Ama belki de böyle değildir, emin değilim.