Nereden başlamalı? 

Beni her düşünceyi eyleme geçirmekten alıkoyan bir yer var. Düşünceler ve eylem arasında bir yer var, benim durduğum. Orada uyuduğun, yeni bir yıla girmeyi beklediğim bir yer var. Düşüncelerim, beni yazmaktan alıkoyacak yoğunlukta var olan düşüncelerim arasında bir yer var, durduğum. Ve “nereden başlamalı?” diye sorduğum. Neresinden tutmalı tüm bu düşünceleri ve bir nizama koymalı. Tanıyamıyorum onları oldukları haliyle ve bana ait olduklarına emin olamıyorum. Şüpheye hizmet ediyor sorulan her soru ve ben bütün sorularla ziyan ediyorum yazdıklarımı. Bir soru bırakıyorum bomboş sayfanın en başına ve “yazmamayı tercih ediyorum” diyorum sık sık kendime. Düşüncelerim ve eylem arasındaki yerde öylece duruyorum. Nereden başlamalı? 

Düşünerek çözdüm her sorunumu, yaşamadan. 

Düşünmeye inanıyorum, her şey ve herkes hakkında düşünmeye. Yoldan geçerken bir başkasından duyduklarım ve kimi zaman cazip geldiği için dinlediğim şeyler üzerine bile saatlerimi harcarım ben. Nasıl ki sağ ele olan bu bağımlılığımızdan hepimiz tek yönlü insanlar olduysak böyle köreldi hislerim. Hissetmem gerekenler üzerine de düşünüyorum ve onlar için oldukça mantıklı tesellilerim var. Ve düşünmelerin sonucunda vardığım en büyük teorim ise “hislerin mantıklı tesellileri itici bulma teorisi”. Hissedilmemiş ve dolayısıyla yaşanmamış her şey yaralıyor onları. Yara aldıkları yerden kaçıyorlar birer birer. Öyle mantıklı buluyorum ki bu yaptıklarını... düşünerek çözüyorum her sorunumu, yaşamadan. 

Bana şu an bir milyar verseler hepsini terapiye harcarım. 

Yıllarca hep kendimle uğraştım, her parçamı birer birer kurcaladım. Çokça bozdum fakat hep bir çıkar yol da buldum. Şimdi durduğum yerden hiçbir işe yaramadığını görüyorum tüm bunların. Yıllarca kendi canımı acıttım ve iyileşmenin sancılı olduğuna inandım. İçten içe ve sessizce yaşandı tüm bunlar, sadece ben vardım. Şimdi ise tüm bu anlamsız çabalamalar için hiç gücüm yok ve ertelediklerimle doluyum. Ne kendimi dinleyecek haldeyim ne dinlediklerimin sebeplerini arayabilecek. İlk defa birinin yardımına ihtiyaç duyuyorum. Size bir şey söyleyeyim mi? Bana şu an bir milyar verseler özel üniversitede psikoloji okurum. Her işimi kendim yapmaya böylesine alıştım.  

“All the rest is silence.” 

Uzun zamandır suskun geçiriyorum günleri. Hayatın rutin akışı hep bir sessizlik ve sonsuz bir uyum gibi hissettirir bana ve zaman zaman keyif verir bu işleyişin bir parçası olabilmek. Ama düzenden alabileceğini alıp, kendini disipline edip kopmalı ondan. Bir sonraki adımı kendine uydurmak seni ve bir müridi haline getirebilmek. Böyle yaratılıyor toplumun her bir ferdi. Nerede çıktı sesin ve ne zaman duydun onu? Dinle onu. İçinde uzun ve şiddetli tiratlar var şimdi, dinle onu. Öfkenden alır temelini ve yaşama isyandan. Oradan kopar kendini. En öfkeli halinde yakınsın insan olmaya, kendin olmaya. Dinle onu ve keşfet. Konuş bir onun sesinle, dök içini. Zaten geriye kalan her şey sessizlik... 

Yaratma Cesareti ve Bartleby 

“Aniden mükemmel bir öykünün fikrini yakalıyor, daha ötesini yazmanın artık sessiz sedasız halledilebileceği dolulukta bir şemayı kafasında kurduktan sonra ise deneyiminin vecdinden aldığı doygunluk içinde zevke dalıyordu. Sonra yazmayı kesip orada duruyordu. Sanki aradığı, kendini, tam yazmak üzere olan, yazabilecek olan biri olarak görmekti, aradığını bunda buluyor ve ödülünü bundan kazanıyordu. Bu yüzden de hiçbir zaman gerçekten yaratmadı.”* 

“Hiçbir şey olamayacaksın. Ne kadar yaparsan yap hiçbir şey olamayacaksın. En iyi şairleri, en derin nesir yazarlarını anlayabilirsin, ne var ki anlamanın eşit kılmak olduğunu söyleseler de sen ancak minik bir cücenin devlerle kıyaslanabileceği kadar onlarla karşılaştırılabilir olacaksın. Hiçbir şey olamayacaksın. Ağla, bağır, kafanı ellerinin arasına al, umut et, umutsuzluğa kapıl, görevine yeniden başla, taşı oynat. Hiçbir şey olamayacaksın.”** 



*Yaratma Cesareti'nden

**Bartleby ve Şürekası'ndan