Güzel kadınlarla kirlettiğim sakallarımda

Zina davetiyesidir günahkâr ellerimin sıvazı

Yüzüm, bir sinekten medet umar oysa

Hatta kulaklarımda Nemrut'un küpesini de taşıdım hep

Bir gün adaletsiz bir ölüme kurban gidersem diye

Alkol bazlı her yangıyı matem saydım, altındayken akkor bir lambanın


Annem, hiç düşünmemiştir belki topraktan fışkıran plasenta kokusunu

Oysa ben, çoktan besmele çektim ahir zamanın saat dilimlerine 

Kan ve gözyaşının ödüncünü pencereden sarkan bir saksıyla ödedim 

Ama asıl mesele;

Köprücük kemiğinde taşıyamama kuşkusudur rahimini sıyırdığını

Çünkü zihnimde hep öfkeli bir hitap;

Men rabbuke ey merkep-i mahlukat

"Seyaslâ nâran zâte leheb. Vemraetuhû hammâlete’l-hatab."


Güzel kadınlar bir yana

Kendi çirkinliğimin bulantısındayke her düşünce vakitlerinde

Seyrek sakallarımın kırmızı isyanlarını beceriksizlikle suçlardım

Titrek ellerim şah damarımda donakalırken 

Çapraz tahtaların ilmidir fışkıran içimden

Hatta ince dokumanın sebebini börtü böcekle tartışırdım her alkolik yangımda 

Beni gören, sıyırdığımı sanırdı

Oysa, hasta görüşü kısa olur diye öğretmişti babam

Ve bana batmaya başladıkça bu vebalı kaderin ziyareti

İşte, yazılmış ezelden; 

Kader, elbet bir gün yapacak iadei ziyaretini


Çok şuursuz günler de yaşadım güzel kadınların öpücükleri arasında

Ama tuz kokan bir çocuk kadar haz vermedi hiçbiri bana

Çünkü ben, babamın gençlik hülyalarındaki bekçisiydim hep 

Bilseydim tuz kokan çocukların alkolik yangılardan yüce olduğunu 

Fabllar yazan tremor parmaklar düşlerdim kendimde 

Romatizmalı bacaklarıma şallar düşlerdim yünden dokuma 

Oysa us, kaderin gerisinden gelirmiş

Bundandır toprak kokusunu hatmederek yürüyüşüm otuzlu yaşlarıma 

Şimdi, çirkin bir atanın dul kurusu vehminden fırlayan lolitalar 

Yahut kırmızıya çalan burun çeperimin sanrısal akıntılarını düşlemenin ne hayrı var

Boş verelim tüm kavgaları

Ansızın ölmeyeyim hatta

Hiçbirimizin başına ahşap çakılmasın mesela


Beni gören, sıyırdığımı sanır 

Eğer kimliği belirsiz bir saksı düşmezse başıma