(Mektup yerine)
Tütün dumanı kemiriyor havayı.
Oda kruçyonıh’ın cehennem’inden bir bölüm gibi.
Anımsıyor musun?
İlk kez ardında bu pencerenin
Tutkudan çıldırmışçasına okşamıştım ellerini.
Şimdi oturuyorsun aynı yerde,
Yüreğin demirden bir kılıf içinde.
Ve yarın paralayan sözlerle kovacaksın belki beni
Ve loş antrede
Uzun süre titreyişlerle sarsılan bir kol
Bulamayacak ceketteki yerini.
Çıkacağım, ezilmiş.
Fırlatacağım vücudumu sokağa.
Yabanıl, çılgın umutsuzluklarla paramparça.
Hayır, gerek yok buna,
Sevgilim, biriciğim,
Gel vedalaşalım şimdiden.
Ağır bir gülle gibi aşkım
Nereye kaçarsan kaç
Asılıdır sana nasıl olsa.
Bırak son bir haykırışla uluyayım
Horlanmışlığın acı yankısını.
Çalışmaktan anası ağladığında öküzün
Gider salar kendini soğuk sulara.
Aşkından başka deniz yok bana,
Ve gözyaşları da bir erinç koparamıyor ondan.
Yorgun fil sessizliği aradığında yatar kızgın kumlara saltanatla.
Ve bilmiyorum bile neredesin şimdi ve kiminle.
Eğer bir başka şair olsaydı böylesine üzdüğün,
Onarırdı acısını parayla ve ünle.
Fakat sevinç vermiyor bana hiçbir çığıltı
Senin sevgili adının çığıltısından başka.
Atmayacağım bir boşluğa kendimi, zehir içmeyeceğim.
Ve dayayıp şakağıma namluyu çekmeyeceğim tetiği.
Ağzı hiçbir bıçağın bakışların kadar senin kesemez beni.
Yarın unutacaksın seni taçlandırdığımı,
Ve yakıp tükettiğimi çiçeklenmiş bir ruhu aşkla.
Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı dağıtacak sayfalarını kitaplarımın.
Sözlerimin kurumuş yaprakları mı durduracak seni çırpınan soluğuyla.
Bırak hiç değilse son bir sevgi dalgası sereyim
Beni bırakıp giden adımlarının altına.