4 yaşındasın. Elinde çiseleyen yağmurdan sonra hafif ıslanmış toprağa şekil vererek yaptığın oyuncaklar var. Ellerin çamurlu, kıyafetlerin batık... Ama sorsalar dünyanın en mutlu çocuğusun o an.
8 yaşındasın. Yağmur çiseliyor, balkona çıkıp altında okulda yeni öğrendiğin "yağmur şarkılarını" mırıldanıyorsun ıslanarak. Kıyafetlerin ıslak, saçların ıslak... Ama sorsalar dünyanın en mutlu çocuğusun o an.
12 yaşındasın. Yağmur yağıyor. Pencere kenarında oturup izliyorsun. Balkonda ıslanışların aklına geliyor. Çıkıp ıslanmak ve şarkı söylemek istemiyorsun ama. Neden peki?
15 yaşındasın. Yağmur yağıyor. Elinde kitabın var. Okuyorsun kitabı ama hüzünleniyor yüreğin. Buğulanan tek şey pencereler değil. Sonra fark ediyorsun ki satırlar bulanıklaşıyor. Neden peki?
17 yaşındasın. Yağmur yağıyor. Yürüyorsun, düşüncelisin. Islandıktan sonra hasta olabileceğin tek düşüncen olsa keşke.
18 yaşındasın. Yağmurlar yağınca yere düşen her damla su değil sanki. Onca birikmişliğin dışa vurumu gibi. Kendi yaşamından parçalar görüyorsun.
Yağmur yağıyor ve...
Bu sefer yaşın pek de önemli değil sanki.