Perde 1
Uyandım, yağmur yağıyordu penceremdeki damlalara baktım. Perdesiz odamdan dışarıyı izlemeyi severdim. Sahi, neden bu odaya perde almamıştım? Başım ağrıyordu, dün gece neler oldu bilmiyorum. Yine geç yatmış olmalıyım. Peki saat kaç? Öğleden sonra 1 mi? Evet, kesinlikle geç yatmıştım. Mutfağa gidip bir kahve alıp döndüm. Pencerenin yanına oturup yağmur damlalarını izlemeye başladım. Telefonumu çıkarıp bir şiir açtım. Telefonu pencerenin kenarına koydum. Küçük İskender "Bir daha bana benzeme angel" sevdiğim bir şiirdi. Zihnimden geçen her şeyin dudaklarımda kapana kısıldığını fark ettim. Onu ne kadar sevdiğimi hiç söylemediğim aklıma geldi. Şimdi ne yapıyordur kim bilir? Belki yazdığım şiirleri okuyordur... Ona en son ne zaman bir şeyler yazdım? Cevap vermiş miydi? Yağmur şiddetini artırdı artık şimşekler de çakıyor. Duvarımdaki tabloya baktım. Orfe ve Evridiki. Sevdiği için Hades'i karşısına alan o ozan, Orfe. Diğer duvarda Goya'nın Kronos tablosu, ürkünç. Masanın üstünde bir kağıt vardı. Dün gece bir şiir yazmış olmalıyım. Neden hiçbir şey hatırlamıyorum ve bu baş ağrısı neden geçmiyor? Aklımdan sürekli "om mani padme hum" demek geçiyordu. Lotusun içindeki mücevheri bulabilmiş miydim? Ruhumu acıdan kurtaracak olan ilaç Nepenthe. Bilmiyorum belki de baldıran içmeliyim. Bunu düşününce gülümsedim. Telefonum çaldı arayana baktım. Yakın arkadaşım arıyor. Birkaç gündür konuşmuyoruz merak etmiş olmalı. Telefonu açtım "efendim" dedim. Nerede olduğumu ve ne yaptığımı sordu. Evde yağmuru izlediğimi söyledim. Akşam yanıma geleceğini söyledi. Bu akşam mı? Bu akşam olmaz. Gerçi bundan sonra hiçbir akşam olmaz...
Perde 2
İçinizden bu gece ölecek olanlar içimdeki hisleri ne kadar anlayabilir bilmiyorum. Aşk, keder, gözyaşı ve şiir. Ne hissettiysem şiirlere yazdım. Duvardaki yazıya baktım. "Sevi seniyorum" bunu okuyunca gülümsedim. Basit bir yazım hatası gibi görünen bu yazı aslında bilerek öyle yazılmıştı. Sevmeyi seniyorum, sevmek sensin anlamı taşıyordu. Bu kadar romantik olunur mu? Şimdi onun adını kalbinin duvarlarından nasıl sileceksin? Silmesen de olur dedim kendime. Ya sen? Onun seni hatırladığına emin misin? Geçip giden bir anı olduğunu düşün. Seni aciz herif. Kendime bu kadar sert olmam normal mi? Herkese yumuşak davranırken kendime bu kadar sert olmam. Belki de duvardaki yazının anlamını kimse bilmemeli bunun bir yazım hatası olduğunu düşünmelilerdi. O şiir geldi aklıma "halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti." yaşama devam etmenin başka bir sebebi olabilir miydi? Tutunduğum bütün dalları kırılan bu hayat ağacı beni yine yüzüstü bırakmıştı. Öyle bir dünya işte burası dedim. Sanki evde biri varmış gibi konuşuyordum. Masaya uzanıp şiiri aldım. Yine mi? Yine ona yazmıştım. Bu kaçıncı dedim kendime. Hiç okumayacağı kaçıncı şiiri yazıyordum? Galiba bu sonuncuydu. Bardağı mutfağa götürmeliyim. Ayağa kalktım bir iki adım sonra sendeleyip yere düştüm. Bardak kırıldı. Bir parçası yanağımı kesti. Artık yürümeyi bile beceremiyorsun dedim kendime. Son günlerim hiç iyi geçmemişti. Son günler mi? Bu ne garip bir kelime oyunuydu...
Perde 3
Ayağa kalkıp yanağımdan damlayan birkaç damla kana baktım. Kırık parçalar her yere dağılmış onları temizlemeliyim. Boşverip oturdum. Zamansız mı gönderilmiştim dünyaya? Zihnimden ne çok soru geçiyordu. Kırmızı ceketim neredeydi acaba? Kırmızı ceketin ne alakası var? Babam öldüğünden beri ailemden kimseyi görmemiştim. Ne yapıyorlardır kim bilir? Acaba bugün öldüğümde cesedimi bulabilecekler miydi? Eğer arkadaşım bugün evime gelmeyecek olsaydı ölü bedenim kaç gün yalnız kalırdı? Cenazeme gelmeyin. Aşkın cenazesinde kimse olmayacak. Düşünürken yanağımdan akan kanlar pantolumu kırmızı renge boyuyordu. Neden altımda pantolon vardı? Ne ara giydim ki onu? Sanırım başımın neden ağrıdını anladım. Bu kadar fazla şeyi düşünürsen tabi ki ağrır. Yağmur dindi ellerime bakabilirim artık gerçi Turgut Uyar bunu kar için söylemişti ya neyse. Karanlığıma ve yalnızlığıma başkaldıran kırmızı bir gülün varlığını gördüm. Hepsinin solduğunu sanıyordum. Onunla konuşuyor olsam bu gülü ona verirdim. Sever miydi bilmiyorum. Ben ona ne kadar ilgili davransam o benden o kadar uzaklaşıyordu. O şarkı çalıyordu. "Aşk ve elveda kantosu" seni unutacağım demiştim. Unutmak demişti. "Unutmaktan daha güzel bir ayet olamaz." Neyse artık bir önemi yok. İsa sevginin insanlığı kurtaracağını düşünmedi mi? Vergilius "Omnia vincit amor; et nos cedamus amori" derken haksız mıydı? "Aşk her şeyi fetheder, ona teslim olalım." Ne yanlışlığı vardı Vergilius'un? Ellerimi yüzüme perçinledim. Ağlamak ciddiyet ister. Sevmek yürek. Peki ya ölmek? Ölmek yaşamak ister. Önce yaşamak gerek. Yaşanmamış bir hayattan ölmek ölmek midir? Ve onu gördüm. Masamın üzerinde duran resmini. Aptallıktı. Seni seviyorum demeliydim. Bugünden sonra bir anlamı yok. Kapı çalıyor. Açmaya gitmedim. Elimde bir bardak kırığı var. Onu ne zaman aldım? Bileklerim! Kan! Bileğimi ne ara kestim? Ben kapıyı bir süre açmayınca kapıyı kırdılar. Gelen arkadaşımdı. Yere düşmüştüm. Gözlerimi biraz aralayıp arkadaşıma gülümsedim. Sol elimde kanlı bir kağıt vardı. Bir şiir. Son kez la belle dame sans merci demek için son bir şiir. Gözlerim kapandı...