Eşiklerde dolanıyorum yine. Kesiklerin anımsattığı geçmişe kürek sallıyorum. Su alan geminin parçalanan motorunda saklı tüm düşlerim...

Sonsuza uzanan deniz ile buluşunca imkansızlığa sürüklendi hepsi. 

Bedenimde bölünen ilaçların arasında sağ kalmaya çalışan bir ruh görüyorum. 

İnsanın devam etmesini sağlayan şey, bu kısır döngüyü bir gün kırabilme umudu olsa gerek.


Hangi acının tarifi sırtımdaki yaraların yarınına ışık tutar diye soruyorum kendime.

Aldığım cevaplar, muhatabı gibi sınırlandırmalar dahilinde ilerliyor. 

Tutarsızlık şehrinde boğulmuş kalabalıkların arasında kaybolmaya yüz tutmuş bir aklı gün yüzüne çıkarmaya çabalıyorum.

Yaygarasız atılımların peşine düşmedik diye mi tüm bu atılımlar?

Dumanlanıyorum. 

Uyuşturulmuş hislere itildim. 

Yapaylığa eriştim. 

Yalıtılmış buhran bu görünen. 

Kanımdaki zehri besleyen şey düşüncelerimin ağırlığı olsa gerek. Ruhumun ait olmadığı yerde bedenimin nefes alması.. 

İrkilirken akıllar zaman "çok geç" damgasını yapıştırıyor yüzlere.

Akım ile başlıyor... Yıkım eşliğinde devam ediyor ve neticesinde bir yakım oluşturuyor. 

Dibi görmek değil bu, dibi derimden kazımaya çalışmak. Yani imkansızı arzulamak.


"Biraz daha ilerler misin?" sorusuna hiçbir şekilde cevabı olmayan bir yolda, üstüme biraz daha toprak atıyorum sadece.

Gülüşlerim açıyor yaraları ve nefes alarak ölüyorum.


Nisan 2019’