Ben sadece acının arka bahçesinde yetişmiş bir kaktüsüm. Etrafım güllerle çevrili, kimse için bir önemim yok. İnsanları kendimden uzaklaştırıyorum. Dikenlerim var ve dokunan olursa ellerine dikenlerim batabilir. Ben o sevilmeyen kaktüsüm sadece. Acının yetiştirdiği en kötü, en acı verici şeyim. Acı beni güzelleştirmedi, acı beni çirkinliğe evlatlık verdi. Ben de nefret ettim ondan. Beni kucaklamak yerine beni bir uçurumdan yuvarladı. Düştüğüm yer acının çöplüğüydü, insanlığa göstermediği kötü yanı. Ve ben de bir kaktüs gibi dikenlerimi çıkardım. Beni sevenler dikenlerimi taşıyabilenlerdir . Bunu yapabilen kimse yok. Sadece bunu yapabildiklerini sananlar var. Çünkü öyle düşünmelerini ben istiyorum. Aslında ben tek başıma, kimsesizliğinin soğuk koynunda bir başımayım. Ve ben sevilmemeyi, bir kaktüs olmayı; sevilmeye, bir gül olmaya tercih ediyorum. Güzelliğiyle o kendine çeken eşsiz kokusuyla gül olmayı değil; tüm çirkinliğiyle, insanları kendinden uzak tutan bir kaktüsüm ben. Acının kocaman bahçesinde köşeye itilmiş, yalnızlığın avuçlarına bırakılmış yalnızca bir kaktüs...
Ziyarete gelenler acının çirkin yüzünü değil, güzel yüzünü seyre dalarken ben kimsesizliğimle orada öylece duruyorum.
Eğer siz de acının büyük bahçesini ziyarete gelirseniz bir gün, gülü seçin. Zira acıtır kaktüsler. Gül sizi güzelliğiyle oyaladursun, acıyı güzel sanarak yürüyün acının kederli sokaklarında, acı çektiğinizi sanarak.
Bahçenin sonunda geldiğinizde ellerinize bakın. Hemen boyunları bükülür güllerin. Zira burası güller için oldukça çirkindir. İleride tüm çirkinliğiyle bir kaktüs göreceksiniz. Ona iyi bakın.