"To be or not to be," diyor Hamlet elindeki kuru kafaya. Ben de elimdeki Sokrates kafasına soruyorum: olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu mu? diyorum. Var olmak ya da var olmamak, bütün mesele bu mu? O zaman elbette var olmak. Ama nasıl var olmak? Yalnız mı?


Geçen sonbahar İlber Ortaylı konferansına gittim. Hoca dedi ki "Türkler yalnız kalamaz. Hep kaynaşırlar, toplumsallaşırlar. İki Türk bir araya gelse örgüt kurar, üç Türk devlet kurar. Türklerin böyle bir yeteneği var." dedi.


Yalnızlık mı, örgütlülük mü? Elbette örgütlülük. Ama modern çağ bireyi, yalnız. Türk de olsa yalnız. Yalnızlık sunduğu özgürlük alanıyla tercih edilebilir, kişisel seçim olabilir. Ama yalnız olma hakkını korumak için bile örgütlülük şart.


Toplumumuz son 50 yılda çok ezildi. Darbeler gördü, baskılar gördü. Örgütlenme potansiyeli aşındırıldı. Ben, örneğin. Örgütleme yeteneğim yok. Örgütlendirilmede de zayıfım. Ülkemizde nasıl oluyor da yüzden fazla siyasî parti kurulmuş? O yüzden şaşırıyorum.


Geçmişte, örneğin; Ahi örgütlenmesi vardı. Bugün meslek odaları, sendikalar vb. var. Durumlarına göz atınca hak ve özgürlüklerinde, zayıflarını korumada pek de başarılı değil gibiler.


Neyse devlet var. Devlet kavramı hâlen saygınlığını koruyor. Lâik; sosyal, demokratik, hukuk devleti miyiz, tüm değerler gibi aşındılar mı demeliyiz? Bilmiyorum. Ama güzel günler umuyorum...


Gene de soruyorum: Ben niye yalnızım, Sokrates? Bir partide, bir dernekte kaynaşamıyorum. Yalnızlık gerçekten ömür boyu mu yoksa?