Önce dinliyor, sonra düşünüyorum. Belki de tam tersi. Kimin sesiyle konuşuyor? Kimin bilinciyle dinliyorum. Kimin ezberiyle anlıyor, sanıyorum?
Fotoğraflarda gülüyor yüzümüz, oysa yansımalarda yerden topluyoruz. Ömrü biçe biçe hiç ediyoruz, bir şekil veremeden.
Yürüdükçe uzaklaşıyor insan, yürüdükçe yakınlaşıyor. A noktasından B noktasına değil; A noktasından, A noktasına. Başka bir yerden, başka bir yoldan. Belki kuş bakışı. Belki bu da başka bir yanılgı.
Yol bitince perişanlık başlıyor. Yolda değil, varışta kayboluyorsun. Varışta değil, vardım sandığın noktada.
Yürüdükçe boyun uzuyor, odalara sığamaz oluyorsun. Durmaya sığamaz. Yaşam akıp, tıkanıp, dalgalanıp giderken sen elinde defter ve kalem, onu anlamaya uğraşıyorsun. Yazık. İşte yaşam bu kadar diyemedin. Kılı kırk yardın, yaklaştım sandın. Ne sen anladın, ne anlam kazandı yaşam; bir anlamı da yoktu zaten. Boyun uzadı yalnız, yine uzaklaşmış oldun. Yaşamın kısalmış, nefesin tükenmiş oldu. Şimdi yaşam olağan akışıyla dönecek, tüm anlamsızlığıyla ve aksi gerekmeksizin. Oysa sen yürüdüğün yolda varmak üzeresin, bu kez yanılmadan, bir yere.