Bir kişiyi, bir olayı ya da bir nesneyi unutulamayacak, vazgeçilemeyecek hale getirmek insanı, hayatla bağlantısı bir fare deliğinden ibaret olan bir kutuya kapatır. Kafasında, gerçekleşme ihtimali o insanın küçülüp fare deliğinden hayata ulaşabilme olasılığı kadar düşük olan senaryolar kurarken aslında fare deliğine yavaşça tahta çaktığını fark etmez. Önemli olan, bahsedilen varlığın hangi nedenlerden ötürü ve ne zaman unutulamayacak, vazgeçilemeyecek hale geldiği değil, insanın uzay gibi olan aklında açtığı karadeliklerin, o insanın düşünme yetisini tehdit edecek duruma gelmesidir. Ama bunu bilmek söz konusu insan için, bir insana sonucunu bildiği şeyin sonucunu söylemek kadar saçma gelir. Çünkü unutulamayacak olan, unutamayanda neden olduğu bütün değişikliklere rağmen değişmez ve neden olduğu değişiklikler, onun unutulamama ve vazgeçilememe özelliğini de taşır. Bir insanın adaptasyonunun kolay olan şeyi seçme yönünde olduğu göz önüne alınarak unutulamayacak olanın beraberinde getirdiği değişikliklerin, o insanda rahatlama meydana getirmesi gerektiği söylenebilir. Ama unutulamayacak olan bu adaptasyon kuralının bir istisnasıdır. Unutulamayacak olan ve getirdiği değişiklikler birbirini besleyen bir çelişkidir.


Fare deliğinden başka açıklığı olmayan bir oda, bir insan ve bir çelişki. Odanın nedeni çelişkinin kendisiyse odanın dışında olan fare de çelişki içerir. Ama odak fare değil de çelişki olursa fareye ulaşabilmenin tek yolu olan fare deliği kapanmaya başlar. Bu nedenle çelişkiyi düşünen insanın, düşünme yetisini kaybetmeden önce fareyi duyusal olarak hissetmesi ya da -eğer çok geç değilse- odağını fareye kaydırması gerekir. Çünkü çelişkiyi düşünmek sudan oluşmuş bir ağacı baltayla kesmeye çalışmak kadar saçmadır. Ne kadar düşünülürse düşünülsün çelişki orada kalacaktır. Önemli olan fare deliğini büyütüp fareye ulaşmayı kolaylaştırmaktır.


Odak değiştirmek için artık çok geçse bu durumda fare, varlığını o insana hissettirmelidir. Küçük bir ses, bir görüntü, bir koku, insana tarif edilemeyecek nitelikte bir umut verir. Ne kadar sürdüğünün bir önemi yok. Bir kere hissedilirse o insana yeter. Çünkü bu his, balonu patlatan iğnedir. Bu his insanın, farenin var olma olasılığına, bütün düşündüklerini anlatabilme imkanı verir. Fareyle konuşur. Fareyle konuşmak, fareye anlatmak insanı kurtarabilir. Çünkü bir çelişki hakkında düşünmek, o çelişkiyi evirip çevirip yine aynı çelişki durumuna getirmekten başka bir işe yaramaz. Ama çelişki anlatılırsa olduğu gibi aktarılır. Bu da belirsizliği azaltır. Oda küçülür, fare deliği büyür. Peki ya fare? Aslında hiçbir zaman orada olmamıştır.