Bir yanım diyor ki benden vazgeçsin, ardını dönüp gitsin. Bir yanım diyor ki senden vazgeçerse neyin kalır? Bir diğer yanım diyor ki senden vazgeçmezse neyi kalır?
Görüyorum, anlıyorum; kaybedilmiş bir savaşın ortasındayım. Yavaş yavaş, azar azar eksiliyorum; hiçbir ordu ulaştıramıyor zafere kütlemi. Cümleler diziyorum; nedenli, sebepli, sonuçlu. Sağlam saydığım erlerim bir bir serseri kurşun hedefi oluyor ve sonra yeni bir kurşun atılıyor beynime: Yokluğunun varlığı mı daha çok acıtır, varlığının yokluğu mu? Bir yokluğun varlığı vardı ortada ve gerisin geri hezeyan.
İşte yine kaybettim. Bir işaretten ziyade insanlığın boynuna asılan hüküm özeti mahiyetindeydi kahrolası soru işaretleri. Ben hayatımdan soru işaretleri çıksın derken varlığının yokluğu heybeme dizdi onları. Onlar ki sanırsın heybeme değil kursağıma dizilmişti. Öyle hissedilir, elle tutulurdu.