''hayat nokta kadar kısadır...'' bugün bu cümlenin ağırlığını hissettim. sanırsam kalbimin odacıklarında daralma var. sabahki toplantıda aşırı abarattım kafeini. biraz kalbim sıkıştı. o yüzden erken ayrılmak zorunda kaldım. doktora gittim. o da bildiğim şeyleri söyledi. kafeinden, sinirden, stressten ve sigaradan uzak durun dedi. ben yaptığım işi anlattım doktora o da biraz hak verse de yine kulağınıza küpe olsun demeyi aratmayacak bakışlar fırlattı. sonra hasteneden eve geçtim. kızlar beni beklemiyordu. çünkü pek alışık değillerdi. içeri girdiğimde, yattığım yatağın üzerine pineklemiş uyuyorlardı. hiç ses etmeden üzerimi değiştirdim. biri gözlerini açtı bir sevinç çığlığı gibi beni görünce hemen sokuldu. bu sevgiyi hak edecek ne yaptığımı düşürken diğeri de uyandı. o da zaman kaybetmeden hemen girdi koynuma ve mırlamaya başladı. bende eve erken gelmenin tadı çıkartmak için yemek yapmaya evi temizlemeye koyuldum biraz. sonra kızlarla birlikte akşam yemeği yedik. ben kitap okumaya onlarda ayaklarımın dibine sokulmaya başladı. biraz vakit geçtikten sonra uykum gelmeye başladı. yatağa geçmeye karar verdim. ve uzanıp kendimi rüyaların yani görmeyi umduğum hayallerin göğsüne bıraktım ve gözlerimi kapattım. lakin o an zihnimde bir çınlama. hemen elime kalem alıp bir şeyler karalamaya karar verdim.
''iyi uykular çocuk
ya da güzel düşler
hadi
bırak kendini
ve uzuvların değil
ruhun dinlensin
biliyorum
kramp giriyor
hatta
bir işkence de hayat buluyorsun
ama
unutma
bir gün
mutlaka
ya da
öyle umuduyorum
sende huzurlu şekilde öleceksin.'' kalemi ve kağıdı bırakıp, artık kesinlikle uyumalıydım. çünkü yarın yine hem bedenim hem de ruhum kapitalist düzene ayak uydurmak için çabalayacaktı. herkesleşmeyen herkese güzel düşler.