Karda yürüyen bir çift ayak,

bize çok zor görünür,

ıssız, soğuk ve ürkütücü…

herkes kendi gönül mertebesinden seyreder hayatı

kimileri ise o yolcu gibi…

Seyretmez, içinde akar,yürür…

Ömrünün kışından,emin adımlarla,

Baharına doğru yürür…

Yeni doğmuş bir bebeğin,

Ağlayışında gizlidir hakikat…

O yaşam çığlığının hikmetini duyan yolcu,

düşer yola…

Hakikat yolcusu derler onlara,

Oysa hakikat dört nala onlara yolculuk eder.

Onlar sadece buluşmaya yol alırlar.

Hakikat bu, yani Yaradan

Hakikat kendisini hissedene gülümser,

Kendisini duyana fısıldar,

Kendisi için savaşana ise koşar…

Her fırsatta, her zerrede Yaradanı gören yolcu,

Güzel olana olan her saldırıyı namus meselesi ilan eder…

Çünkü namus, yaratılan her zerrenin, varlığın

Kendisi gibi tezahür edebilmesinin gayretinden başka bir şey değildir.

İşte bu yüzdendir ki,

Hakikatin, Yaradanın, bu dünyadaki en parlak tezahürü,

Hakikatin savaşçılarıdır…

Onlar ki her dem ve her yerde,

Koşulsuzca ve sınırsızca,

Hançer gibi atılırlar namussuzun ,inkarcının üzerine 

İsimleri değişir, zamanları değişir ama

Gözlerindeki ateş hep aynı parıltıda yanar.

Bu ateş dilden dile, gönülden gönüle

Ruhtan ruha atlar durur…

ama bu ateş sadece

Yaradanı kendinde bilen

Kendini Yaradanda bilen,

Hakikate mum olmuş ruhlarda hayat bulur

Ve yanar

Ve yakar…


-Özlem Ay