Görmezden gelinen ve tarihin arka planında kalmış bir diğer katliam, başrollerde: Kızılderililer ve Amerika.
“O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları hâlâ o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada…”
–Koca Ayak, Yaralı Diz Katliamı (29 Aralık 1890)
Keşke olayın adı gibi şiddetin büyüklüğü de yaralı bir diz hafifliğinde olsaydı. Bu olay Amerika ile Amerika yerlileri olan Kızılderililer arasındaki son büyük çatışma olarak bilinir. İki tarafın sürtüşmesi Kolomb’un Amerika’yı keşfi ile başlar. Kolomb İspanya kraliçesine sunduğu raporda Kızılderililerden şöyle bahseder: “Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silâhları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silâhları yok. Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar. Onları 50 adam ile çok rahat boyunduruk altında alabilirsiniz.“
Amerika en baştan beri Kızılderileri insan sıfatına koymamış, yüzyıllar süren katliamlar yapmıştır. Avrupa’dan gelerek bu yeni dünyaya yerleşmek istemişler ve burada kuracakları düzen için asıl ev sahiplerinin fazlalık olduğu kanısına varmış olmalılar ki ellerinde demirden süpürgelerle kıtayı baştan aşağı süpürme yoluna gitmişlerdir. 19. yy başlarında Kızılderililerin sayısı kıtada son derece azalmış ve küçük köycükler haline gelmiştir.
Dağıtılan ve abluka altına alınan halk açlık, susuzluk, hastalık içinde perişan halde yaşamlarını devam ettiriyorlardı. Halk o dönem tıpkı şamanlarda da olan Tanrılardan dans ile refah ve bolluk isteme yoluna gitmişlerdi. İnançlarına göre bu ritüeller sayesinde Tanrı onlara yardım edecek ve bu durumdan kurtaracaktır. Ancak zaten havada esen rüzgarı dahi bahane olarak addedecek olan Amerika, yerlilerin ‘’Hayalet Dansı’’ adını verdikleri bu dansı savaş hazırlığı tehdidi sayacak ve harekete geçecektir. (Evet, dansı tehdit olarak saydılar.) 29 Aralık 1890’da Birleşik Devletlerin beş yüz kişilik 7. Süvari Alayı Minikonju Lakotalarının kamp yerlerini çevirmiş ve çıkan çatışmada yirmi beş süvariye karşılık, aralarında altmış iki kadın ve çocuğun yer aldığı en az 153 Siu öldürülmüştür. Sağ kalanlar ise donarak can vermiştir. Ancak çatışma sırasındaki kargaşadan tam olarak kaç kişinin öldüğü bilinmemektedir. Dönem hükümeti bu görevde bulunan askerlere Onur madalyası vermiştir. İlerleyen süreçte mahkemeye çıkarılacak olan katliamdan sorumlu Albay Forsyth, durumun bir taktik hatası olduğunu söyleyecek ve beraat edecektir.
Yirminci yüzyılın sonlarında Wounded Knee Katliamına karşı protesto sesleri daha da yükselecek, tarihçi Dee Brown aynı adla bir kitap yazmış, Buffy Sainte-Marie ise protest bir müzik bestelemiştir. Ünlü oyuncu Marlon Brando 1973’de Baba (The Godfather) filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında verilen Oscar ödülünü Yaralı Diz Katliamı sebebiyle reddetmiştir. 27 Mart 1973’teki ödül törenine kendi adına konuşma yapması için Sacheen Littlefeatheradlı Kızılderili bir kadını gönderir.
“Kaçmaya çalıştık. Ama yaban sığırı gibi bir bir vurdular bizi. Beyazların içinde de iyi insanlar bulunduğunu biliyorum, ama kadınları ve çocukları da vurduklarına bakılırsa askerler çok kötü insanlar olmalı. Kızılderili askerler beyaz çocuklara asla böyle yapmazlardı.”
–Gelincik Louise
Resmi olmayan kayıtlara göre geçmişten bu yana ABD, 70 milyon Kızılderiliyi katletmiştir. Günümüzde Amerika’da yaşayan Kızılderili nüfusu 5 milyon civarındadır.
Siz de okuduktan sonra iki kere yutkundunuz mu? Yutkunun çünkü boğazdan ne kadar çabuk geçerse o kadar kolay unutuluyor.