Yarın bize her defasında bir yarım sunar. Ölüm ya da yaşam mesela. Bu mezkur ikili aslında birbirini tamamlayan iki yarımdır. Belki biri diğerini yarar geçer belki de biri diğerine yarar ve geçmez. Tamamlanmak, başka bir deyişle kemâle ermek sükun bulmak demektir. Yani ölmek, kimilerine göre olmak. Zaten olmak demek ölmek demek değil midir insan için? Değil mi ki hareket ölümlülere, sükunet ölümsüzlere atfedilsin.


İnsanın yarımlığı doğuşu ile başlar. Tamlıktan mahrum, eksiklikler alemine gelişine verdiği ilk tepki ağlamak olan insanın. Şair, dünya ile savaşımız ilk nefeste başlıyor dese de savaşmak için çok geç kaldığımız yarım oluşumuzdan anlaşılıyor. Savaşın kazananı hiçbir zaman insan olmayacaktır. Hayatta kalmak için sürekli olarak kendinde olmayan şeylere ihtiyaç duyan insan aslında kendi ile dahi baş başa kalamayacaktır. Nefes mesela insana ait değil ve olmadı. Bu nefese ruh deme cesaretini göstersek o halde ruh da mı bize ait değil?


Bu yarım nasıl tamamlanır diye sormak belki de aklı başında olan her insanın zihnini meşgul ediyor. İnsan doğumundan itibaren tutunmak istiyor. İlk refleksleri bile bunu gösteriyor. Miras getirdiği yerden içine kazınan, yakalama başka bir deyişle tutunma(k).

Yaşamak, işte bu yarıma belki yarımlara kimi zaman da yarınlara tutunmak. Çünkü son yarınımız belki de bugün. Ölmek, bu yarıma belki yarım kalana, durağana kendi kemaline tutunmak. Yani ölmek için yaşıyorsak eğer, yaşamak için ölmek nasıl anlamlı olabilir? Dedik ya yukarıda yaşam ve ölüm iki yarım diye. İşte siz cevabı nerede arıyorsanız orası size cevap verecek. Belki hoşunuza gitmeyecek ama bu "cevap" için hiçbir şey ifade etmeyecek.


"Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak."