Bir gün anlayacaksın... Sahip olmayı beklediğin her şeyin zaman içinde sana sahip olduğunu, seni ele geçirdiğini, ruhunun en derin dehlizlerinde yanan arzunun seni kölesi haline getirdiğini bir gün anlayacaksın. Olmamışlara harcadığın zamanın senin bütün varoluşunu zehirlediğini, hayalini kurduğun hayatın gerçek yaşamının üzerine nasıl sis gibi çöktüğünü anlayacaksın. En büyük arzunun arzulamak olduğunu anlayacaksın. Asıl olanın hayattan almak değil, hayata vermek olduğunu anlayacaksın. “Senden alınanı vermek” cömertliğin en güzel halidir, bunu da anlayacaksın. Senden esirgenen her duygunun, her davranışın sana verilmeyen, hissettirilmeyen her hissin başkasında senin sayende vücut bulduğunu görünce anlayacaksın ve ağlayacaksın.


Seni içinde hapseden her şeyden kurtulduğunda kollarını açıp bir tebessüm konduracaksın bu hayata. Tutsak olduğun yerden kaçarcasına kaçacaksın o gün her şeyden. Seni sen olmaktan alıkoyan uyuşturulmuş zamanın tesirinden kurtulduğunda anlayacaksın sen de özgürlüğün ne demek olduğunu. Kafanı kaldırıp bakacaksın gökyüzüne; mavi senin, gök senin, umut senin olacak o gün.

Beklemeyeceksin hiçbir şeyi. Beklemeye değer olanı bile. Ben şimdi varım, yarın var mı, bilemem. Sen de anlayacaksın yaşamanın ne demek olduğunu. Kovalamak olmadığını hep elde tutmak olduğunu anlayacaksın.

Anlayacaksın ve ağlayacaksın. Pişmanlıklarına, geç kalınmışlıklara, beklediklerine ağlayacaksın.


Bir gün elinde tuttuğun “şimdinin” yaşamın en vazgeçilmezi olduğunu anlayacaksın.

O zaman bir çiçek ekeceksin saksıya. Büyümesini, çiçek açmasını beklemeden en çok şimdi seveceksin onu. Yarınları beklemenin bugünleri çaldığını anlayacaksın. Bilinmezliğin peşinden koşmaktansa şimdiyi yaşamanın en büyük kazanç olduğunu anlayacaksın.