Kaç zamandır içinde bulunulan paradokstan ibaret. Bin parçalık yapbozun yedi yüz seksen iki parçası kaybolmuş gibi. Rüyalar bir işe yaramıyor rüyalar bir şeye yetmiyor. Nereye koyulsan oradan taşıyorsun. Her yerde fazlalık gibi duruyorsun. Atılması gereken bir eşya gibi ama atılmaya da kıyılmamış gibi de değil sadece odanın en güneş görmeyen karanlık köşesinde unutulmuş gibi. Zaten beşinci günün şafağında da gelecek biri yok. Öylece nefes alarak devam ediliyor yaşamaya. Kimse ne tutuyor elinden ne de çığlıklarını duyuyor. Ki zaten senin de yeterince sesin çıkmıyor.
Ortalık zaten karışık. Her gün yeni bir haber duyuyorsun, görüyorsun. Daha kötüsü artık bunları kanıksamış gibisin. Evet bu da en kötüsü. Artık hiç kimse bir şey yapmayacakmış gibi geliyor. Bir iki cılız ses çıkıyor. Cılız diyorum çünkü ardı gelmiyor ya da ardında kimse durmuyor, bir adım daha öteye götürmüyor, götürtülmüyor.
Sanki herkesin keyfi yerinde. Yavaş yavaş özgürlüklerimizi elimizden alınıyor. Her şey daha kötüye gidiyor. Daha kötüsünü duyuyoruz bu da olur diyoruz. Olmaz da olur oluyor artık.
Dışarıya çıktığında ölmeyeceğinin garantisi yok. Vurulabilirsin, taciz edilebilirsin… ya da daha kötüleri başına gelebilir.
Bu ne kadar daha böyle artarak devam edecek bilmiyorum ama bi yerde bi şey yapılması gerekiyor. Ne bu, bilmiyorum. Ama bir şey yapılması gerekiyor. Tüm dengeleri değiştirecek gerçek yaşama arzusunu ve bundan mutlu olunmasını öne çıkaracak bir şeyler.