hayatımızdaki her şey durup düşününce ne kadar yerinde geliyor. çektiğimiz acılar bile... geçenlerde bir şey duydum. "eğer büyük bir acı çekmişsen sevin çünkü bil ki ardından mutlaka senin için bir ödül gelecek." her zaman böyle mi oluyor bilmiyorum. sadece bazen her şeyin ne kadar kötü olabileceğini görüyoruz ama sonra işler değişiveriyor. bizi mahvedeceğini düşündüğümüz bir haber, hayata tutunmamız için tek sebep oluyor bir anda. hayatın bu tuhaf zıtlıklarında saklı gibi geliyor içindeki büyü. her ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin hayata dönmeyi seçmemiz de bundan herhalde.
bundan birkaç sene önce, izlediğim filmlerde ya da okuduğum kitaplarda başrol karakter kötü bir şey yaşadığında kendi kendime hep derdim ki "herhalde intihar edecek, bu acıyla nasıl yaşayabilir ki?" eğer tam tersi olur da başrol karakter hayata tutunmayı seçerse hep şaşırırdım. nasıl buna cesaret ettiğini sorgulardım. ama artık biliyorum ki en aşağıya düştüğünde yapabileceğin tek şey ayağa kalkmak. çünkü gidebileceğin en son yeri gördüğünde, düşebileceğin en derin çukura düştüğünde başlıyor yaşama kaygın. dünyaya ne bıraktığın ya da ondan ne aldığın... hepsinin önemsiz bir kağıt gibi un ufak olup yok olacağını fark ediyorsun. bu hayattan ben de geçtim diyebilmen için arkanda ne bıraktığını sorguluyorsun ve cevap koca bir hiçlik olduğunda sadece ama sadece bocalıyorsun. hayatın filmlerden ya da okuduğun kitaplardan ibaret olmadığını anlıyorsun. ne kolay olurdu öyle olsaydı değil mi? her sorunun bir şekilde çözüme kavuştuğu, hayatta herkesin anlamını ve yerini bulduğu, sonu başından belli olan o kitaptaki gibi olsaydı her şey? yaşamak bu kadar büyük bir yük olmasaydı ya da? gördüğümüz küçük bir detay bile kalbimizi un ufak etmeseydi mesela? yine de hayatın içinden tüm bu sıkıntıları attığımızda elimizde pek de bir şeyin kalmadığını anlatmaya çalışıyorum aslında. çok klişe bir durum ama bir o kadar da doğru. bize doğrultulan her silah, ateşlenen her mermi bizi yeni bir hayatla buluşturmak için var oluyor sanki. her seferinde aldığımız yaraları sarıp aynı yerlerden yara almadan yaşamaya çalışıyoruz. bazen bu karmaşanın ortasında güzel insanlara denk geliyoruz. bazen bir hayvanı hayatımızın merkezi yapıyoruz. öyle güzel şiirlere, kitaplara denk geliyoruz ki insanların hayal güçlerine, zihinlerine hayran kalıyoruz. yine de ayağa kalkmaya çalışıyoruz ve çoğu zaman bunu başarıyoruz da. tüm bunları düşünmeye bir şarkıyla başladım. ilk defa üç sene önce duyduğum ama son bir senedir anlamını kavradığım o şarkı sayesinde. çünkü şarkı diyor ki "ne olursa olsun yaşamaya mecbursun."