Dile kolay, tamı tamına 8 sene oldu. Çorak toprak nasıl hasretse suya, öyle hasrettim sana. Ve yoruldum aslında. İnsanların aşklarını görüp bizi özlemekten, gelen her mesaj sesinde senden mesaja, duyduğum her sesi senin sesine, bir bakışı senin bakışlarına benzetmekten yoruldum. Hiç ummadığım anlarda aklıma gelip beni yerle bir etmenden, gecenin bir yarısı uykumdan uyanıp pencere kenarında sana dua ederken kendimi bulmaktan, ne kadar özlesem de sana hiç dokunmayacak olmaktan, seni görememekten ve bir daha biz olamayacağımızı bilmekten yoruldum. Sanma ki bunlar çok kolay! Göz açıp kaparsın, kapanır tüm yaralar. Çok güç ilerliyor sensiz hayat. Seni sevmek ve karşılığında senden bir yanıt alamamak hiç de kolay değil. Sensizlik saatler ilerledikçe daha da acıtıyor canımı. Urfa’nın en acı biberi bile böyle can yakmamıştır.
Can Şenliği, şimdi iki dakikanı alacağım, sadece seninle konuşmak istiyorum. Biliyorum, susuyorsun ama belki bu yazıya denk gelirsin diye ben yine de konuşmak istiyorum. Bana iki dakikanı ayır, bak neler anlatacağım. Hiç elini tutamasam da rüyalarımda el ele tutuştuğumuzu biliyorum. Gözlerimin içine nasıl baktığını... Sen uyurken başucuna gelip saçlarını okşarken gözlerini devirip bana baktığını... Biliyorum. Tüm bunları bilmekle kalmıyor, kalbimde yaşıyorum. Beni dinliyor, belki de bana bir şeyler fısıldıyorsun. Ama tüm bunları bildiğim halde yanına gelemiyorum. Her şeye gücüm yeterken yanına gelmeye gücüm yetmiyor. Öylece uzaklardan bakabiliyorum sana.
Bugün 27 Ocak 2022. 2014’ün Temmuz ayının dördünde bir tebessümle başlamıştı tüm hikaye. Seninle olalı tamı tamına 8. seneye dönen bir hayat olmuş. Bana tebessümler saçışın, dershanedeyken dersin ikinci dakikasında beni arayışınla dersten çıkıp ders bitene kadar seninle telefonda konuşmamız, gecenin bir yarısı sana telefon açtırıp öpücüklerle telefonu kapatışım, ilk hediye göndereceğim gece sana yazdığım mektubu koynumda saklayıp uyumam, çocukluk resmimi sana kitap ayracı olarak yollamam, daha ilk konuşmamızda sana şiir yazışım, bana doğum günümde hayatımda okuduğum en güzel şiiri yazışın, birlikte aynı kokuyu kullanmamız ve daha nice bir sürü yazamadığım şeyler... Nereye gittin ki, niye önemsizleşti tüm bunlar? Oysa ben sana seni sevmekten başka ne yapmıştım?
Olduğun yerde mutlu musun? Güneşler doğuyor mu pencerene? Ya da ansızın “biz uyuduk can şenliğim” mesajları geliyor mu telefonuna? En güzel, en anlamlı uykuları ben seninle uyudum. Seninle başka şehirlerde de olsak “biz uyuduk” cümlesiyle uykuya dalmanın tarifi anlatılmaz bir his. Hele ki sabah senin günaydınınla uyanmak... Hala aklım ve kalbimdeki sana bir şeyler anlatıyorum. Bir bilsen, bana neler diyorlar... Her gece ansızın uyanıp kendimi seni düşünürken buluyorum. Bu söylediklerim bir nebze olsun dokunur mu yüreğine? Şimdi çok uzaklardasın, biliyorum. Aklımda, kalbimde, duamda dolaşıyorsun hep.
Can Şenliğim,
Buraları hiç merak etme. Aklım desen, senin benimle bir geleceğe hazır olmadığını anladı. Kalbim desen, ne kadar kırılsa bile hala en güzel odasını sana saklıyor. Duam desen, her vakit semaya uzanan ellerimle dudaklarımdan dökülüyor. Anlayacağın sorumlulukları çok fazla. Her dediğini yapmaya çalışıyorlar. Haklarını ödeyemem.
Hani bana iki dakikanı ayır demiştim ya, galiba iki dakikanın sonuna geldik. Konuşmamı şu cümlelerle bitirmek istiyorum.
“Bu satırları yazarken dağlandığım, sen okurken ağlama. Zira uçan mürekkep gibi uçtu gitti iç sesim ve senli günlerim.”