ruhum boyun eğmeyedursun
ben gözlerini göreyim ölümün
soluğunu defalarca hissetmiştim yanaklarımda ama
hiç bu kadar yakınlaşmamıştı kötürüm
saat sükutu beş geçiyor
dostlarımla mesafem fiziksel değil
bir dağ bozması dertlerim
çakıl taşından ibaretim
sigaralarım filtreden yanık
tahtalarım anotomik eksik
karakterim genetik
bakışlarım çetrefil
cüzdanım boş
yaklaşık birkaç yüz nefes sonra dünyalı değilim
çaldırdığım tüm telefonlar meşgul
ya harika bir zamanlama
ya da bir mesaj alıyorum buradan
ailenin kara koyunu
sokağın ketum çocuğu
işte
işte ayrılıyor aranızdan!
mektuplar biriktirdim
ahiretlik mektuplar
o kadar fazlalar ki
toprakla değil
şiirlerle gömüleceğim
yaşıtlarımın kaç gömlek üstünde olduğum ne kadar önemli?
bulamıyorum
kendi mahallemde dahi kaçırmışken beynimi
rastlantısal yazgı makinesi
buhar üflüyor gökyüzüne
tıpkı benim gibi
şimdi göt cebimden ne çıkarsa çıksın
mutlu etmeyecek sizleri
ne öğrendiysem bu dünyadan hepsi gelip geçici
kadınlar
şiirler gibi
artık kaybededek hiçbir şeyimin olmadığının tamamiyle farkındayım
hodri meydan
kazanın hadi
peki ya kediler
onlarda ayırdında değiller mi hiçbir şeyin?
peki ya iktidar sahipleri
belki onlar evet
ama ben hiç
ben sıfırım sen bir
ben yarımım sen tam
ben yakayım sen yan
bela sever beni
eski dost misali sarar kollarına
söylemiş miydim?
eski eşimdir huzur
ben daha farkına varamadan mahkemede buldum kendimi
hayat bana bir şans daha verseydi
tutardım ellerini
ben bu şehre aşklarımı gömdüm
sen kimsin ki!
sorularım cevapsız kaldıkça gökyüzünde belirecek ilham
umarım seçerler beni
şimdi bardağımın sonuna doğru düşüyorum
sen nesin çözemedim
adımlarımı sana doğru atıyorum
yolu bilmiyor yolcuyu tanımıyorum
gölgem aynalarla çoktan limoni
tek ayak üstünde beklesem her şey düzelir mi?
kalma geri
parmaklarımın ucunda parçala cetveli
ve hey öğretmenim
vazgeçmiş olsaydım hayattan
her şey düzelirdi değil mi?