gittikçe genişleyen o sonsuz omuza inanıyorum

bu yüzden uzaklaşıyoruz birbirimizden

ve her gece bir kere çeviriyorsun yüzünü benden


işimiz zor ve bak neler umuyoruz 

bir rus romanından 

bir minberden geçerek geliyor her şey 

ardında adın ama ne

sokak aralarına sıkışmış türbeler 


bir körün koluna giriyor her sabah yazgım 

sıkış tıkış sakladığım ay ışığı taşıyor çekmecelerimden 

çamaşır iplerine serilmeyen 

sütyenlerin ve kırılmış tırnakların ve terli kapıların 


gözlerimi, yüzümü, yüzümü hele yatağında durmadan unuttuğum 

şaraba kırmızı ağıt, her gün nasıl unutulur

ne iyi gelir yaran yarama 


kaybediyorum 

üstün ince üşümüyorum 


ikimizle on yıla daha mesela

senin konuştuğun ölümden 

benim o çok sevdiğim eski yunanca 


sevgilim 

gelecekler gelmesinler 


bahtımızı asacağız 

çocukların okumayı söktükleri iplerden 

kirpiklerine 


bir dua gibi fısıldıyor kulağına sesim 

anca birlikte.