Bir yeniden doğuş ortalama ne kadar sürer acaba? Şu günlerde bir umut vesilesiyle kabuğumun çatlamaya başlamış olma ihtimalini düşündüm. Ardından da ister istemez kaç zamandır bu sancıyla boğuştuğumu anlamayı denedim. İlk doğum 25 yıl önce gerçekleşti. Hoş, o zaman bile bıraksalar gelmeyecekmişim, sanki başıma gelecekleri bilircesine. Annem için eziyet olan bir sürecin ardından cebren ve hileyle tanıştırılmışım dünyayla. Eh, malum doğanın her kanununa karşı gelinmiyor, dönemedim bir daha ana rahmine. Ne aitliği bildim ne de gitmeyi. Ama bir boşlukta öylece sallanmayı iyi bilirim. Bitmek tükenmek bilmeyen gidip gelme, ancak asla bir yere varamama hali. Bir odayı, bir yatağı bile sahiplenememiş olmak; ne yazık ki 25 yaşındaysanız biraz garip geliyor başkalarına, hani şu hep bir yere ait olabilmiş olanlara. İşte bu yüzden tüm ılımlılığıma rağmen uyumsuzluğumu bir türlü aşamadım. Başka bir yapbozun parçasıydım, anlatamadım. Zorla, üzerime basa basa oturtmayı denediler beni yerime; bazen elimdeki seçenekleri çalarak bazen de gerçekleşmeyecek vaatlerle gözümü hatta gönlümü doldurarak. Sonuç hep hüsran oldu. Tamamlayamadım kimsenin hayalindeki resmi, şahane bir tablo oluşturamadım, kendimi iliştirmeye çalışsam da.


Belki de hep yanlış pencereden baktım hayata. Şükredip oturmalıydım oturduğum yerde. Lakin inanın bana, öyle uçuk kaçık olmadı hayallerim. Bir yerde yeniden başlamalıydım işte, çok insanca değil mi sizce de? Hiç bilmediğiniz bir şehrin “Hoş geldiniz” tabelasına “Hoş buldum” diye fısıldamak; tanımadığınız ve tanınmadığınız sokaklarda, size o aitlik duygusunu hissettirecek evi aramak ve bulmak, gücünüzün yettiği ölçüde içinize sinen eşyalarla donatmak o dört duvarı, hep istediğiniz balkona sahip olmak ve yenisi olduğunuz şehirde güneşin nasıl doğduğunu, neler hissettiğinizi sorgulamak, eski dostları özlemek, yeni dostları kucaklamak... Evet, elbette sahip olduğum her şeye şükürler olsun. Yine de ait olduklarıma da şükretme isteğini atamıyorum bir türlü içimden. Yaradılışımla alakalı bir sorun olabilir, umurumda değil. Bıraksınlar, gideyim.


Kapının eşiğinde duran umuda bakıyorum şimdi. Kedi yavrusu gibi bakıyor bana, sarıp sarmalamamı bekliyor görüyorum. Görüyorum da, eşyalarımı bir kez daha boşu boşuna toplamış olmaktan ölesiye korkuyorum. Hayır, bir tedirginliğin beni ele geçirmesine izin vermeyeceğim. Dedim ya, hissediyorum kabuğumdaki çatlağı. Bu defa ne yapıp edip başaracağım. Bu yüzden sevgili umut, seni bağrıma basacağım.