Zaman değişmekle memurdur. Zamanın birer kuklası olan ve onu yansıtan insansa bu memuriyetten ortaya çıkan iş gibidir. Zaman bize değişmez denilen şeylerin bile değişebileceğini gösterir. İnsanlar da öyle değil midir? Coğrafya değişir, binlerce yıldır biriken kültür değişir, din değişir, lisân değişir, alışkanlıklar değişir; vazgeçilmez olarak gördüğümüz şeyleri nostalji defterlerinde şaşkınlıkla karşılarız. Görüşler, anlayışlar değişir. Yüz yıl önce ahlak dışı olan bir davranış, zamanla bir sorun teşkil etmez hale gelir. Elli yıl önce sarf ettiğimizde kaba sayılabilecek bir sözcük, şimdi olağanlaşıverir.


Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası teknolojinin akılalmaz sıçrayışıyla beraber işgal stratejisindeki evrim ülkeleri, kaba kuvvetle sahada savaşmak yerine masa başında belli başlı tuşlara basarak harp etmeyi öğretmiştir. Bu tabii tüm stratejilerin de baştan yazılmasına sebep olmuştur.


İnsanı masa başından kalkmaya gerek bırakmayan ve çevresini olanaklara boğduran bu “imkân yüzyılı’’, bizi daima somut olarak kalabalıklaştırırken bu yığın karmaşası bizden neler götürdüğünü fark edemememize sebebiyet vermiştir. Tıpkı getirdiği yeni alışkanlıklarla beraber: Atalet!


Bilgiye bolca imkânla emek sarf etmeden ulaşılabilirlik insanın yüzyıllardır değer verdiği bir şeyin manasının da değişmesine sebep olmuştur: Çaba.


Yazarının binlerce kilometre katederek ulaştığı bilgiye birkaç tıkla ulaşmayı ya da kütüphaneye kadar gitmeyi şeref sananların devrindeyiz. Kolay elde etmek, insanı, zihnini daha az yorarak iş yapmaya alışmaya sevk etmiştir. Bir fikir uğruna imkânsızlıklar içinde yalnızca birkaç deneme şansı olduğunu bilen fikir sahibi, hesaplamalarını mutlaka çok daha ince ve nizamlı yapacaktır. Olası bir başarısızlıkta bilir ki tekrar deneme için ikinci bir şansı hiç olmayabilir. Ancak imkân deryasında bulunan biri, daha fazla deneme fırsatının olmasıyla avantajlı görünse de zihni diğerine göre daha az yorulacak ve bu rahatlık gelişimini olumsuz etkileyecektir.


Konuya meslekî olarak baktığımızda, özellikle çalışmaya ve çalışıp ideallerini oluşturmaya başlayacakları yaşta, gençlerin, bilmeye aç ve araştırıcı ruhlarından uzaklaşarak daha az çabayla daha çok kazanım peşine düştükleri görülmektedir. Etkilenme ve özenme çağında izledikleri birkaç başarılı girişimi idol edinerek bu yolun en doğru yol olduğuna kendilerini inandırmışlar, zihinlerinin inşası tamamlanmadan temelsiz yükselmeyi amaçlamışlardır. Onlara göre okumak, çabalamak zaman kaybıyken zekâyı yontmadan gayretsiz kazanç, başarıdır.


İşimizi kolaylaştırmamız için binbir emekle insanlığın hizmetine sunulan icatlar belki de bizleri robotlaştıracak. Robotların bizi ele geçirmesi böyle bir şey miydi?