Yalnızım. Canımı sıkmıyor bu durum. Ruhum kedere bel bağlamıyor yahut düşüncelerim akıl almaz bir silsilenin içinde savrulmuyor. Sadece etrafımda kimse yok, bunları yazarken ve düşünüyorum, kaç yıl olmuş doğru düzgün bir kitap dahi okumayalı.... Kaç mevsim geçmiş hayatın karmaşasında kendimi bir yerlere sürükleyerek; kimi zaman mutlu, kimi zaman sarhoş, bazen mutsuz ve bazen de hiç olmamışım gibi geçinip dururken... Bir yanım çok özlemiş bu hissi, bir yanım derse geç kalan öğrencinin öğretmeninden yiyeceği azardan korkması misali çekingen. Ben de eski ben değilim, değişmişim. Aynadaki yansımam yaşlanmış. Bir kulağımda yeryüzünün günahını andıran siyah çelikten bir küpe takılı artık. Gözlerimde bir zamanlar yaşadığım, hayatımdan sadece teğet geçip yiten bir şehre duyduğum özlem, hayatımdan beklediklerime yönelik bir hırsın ateşini görebiliyorum. Sadece bunlara odaklanıp bir hayat yaşayabilir misin peki? Kendime sorsam da bu sorunun cevabını verebileceğimden emin değilim. Hayatımı nasıl yaşayabilirim? Nasıl istediğime ulaşabilir, duyguları nar ağacının dallarından sallandırırken kalbimde filizlendirebilirim?
Mesele hayatın ağırlığı altında ezilmem değil, hiç öyle olmadı. Belki yaşamın çirkin yüzünün sadece hafif dokunuşlarla geçeceği kadar şanslı olduğumdandır, kendimi başkalarıyla kıyasladığımda evet diyorum, buna şükretmek gerekir. Daha kötüsü olabilirdi. Ama insanım ben, kimi yerlerde kusurlarım çıkıyor açığa, her ne kadar gurur duymasam da. Son iki yılda kusurlarımla barışmayı denedim. Bazılarıyla barıştım, bazılarıyla hala kanlı bıçaklıyız ama olay şu ki hayat sıfır toplamlı bir oyun değil. Hiç öyle olmamış, kazanmak veya kaybetmek yok.
Hayat bir sayaçtan ibaret, sonunda bittiğinde hamlelerini nasıl yaptığının pek bir önemi kalmayacak diyorum kendime. O zaman bir soru daha çıkıyor zihnimin köşesinden, bunları yazan parmaklarımla alay ediyor. “E, sen neden çabalıyorsun?”
Güzel bir soru aslında, her şey tek bir çatı altında toplanıyor. Bir şeyleri yazmayı, okumayı özlemem, bir zamanlar olmak istediğim halimden uzaklaşmam, bazı şeylerin eski tadını almamak... Nispeten şanslı biri olarak ortalama olmayı dilemek, ortalamanın içinden yukarıya çıkmak için çabalamak ama bu çabanın denizlerin beyaz köpükleri kadar gelip geçici, anlık bir savruluşta dağıldığını anlamak.
Bunalımlı bir ruh halinde konuşuyorum. Belki bunun sebebi gerçeklik ve sorumluluk dediğimiz canavarların üzerimde yarattığı baskıdır sevgili okur ama her ne olursa olsun sözlerimi bir yere dökmek iyi geliyor; kumbarasında para biriktiren bir çocuk, sevgilisiyle dondurma paylaşmak için çakıl taşları üzerinde ilerleyen bir genç yahut emekliliğini köyünde geçirmek isteyen o altmış altı yaşındaki bey amca olabiliyorum şu anda. Zihnim orantısız bir çalkantılar serisi, yazdığım her şey benimle birlikte bir iz bırakacak ve bu iz de silinip gidecek. Lakin unutulmak beni kutsayana dek kendime ve kendimle andığım şeyleri anımsamak adına yazmayı düşünüyorum. Ve seni, seninle de ikna etmek istediğim kendimi temin ederim ki bunalımda değilim. Ruhun yaralarını böyle duygusal çalkantılarda kullanmak kabalık olur değil mi? O zaman kelimelerimle oynayayım, canı daralmış bir ruh halinde konuşuyorum diyelim. Can daralır sonuçta; kimi zaman yapacak bir şey olmamasından, kimi zamansa asla bitmeyen sorumluluklardan...
Eh, neler öğrenmişim bu iki yılda, uğramayalı iki yıl olmuş diyor melekler omzumdan. Yıkılan bazı binalar olmuş, o çok sevdiğim şarkıları çalan dükkan kapanmış, şimdi beni cezbeden yeni bir piyano var sokağın başında. Eskiden duvara yansıttığım projeksiyon da geçmişin yenisinden hallice bir film oynuyor. Kitapların hali vahim, bir el atmak gerekecek. Ne dersin? Bir önerin varsa sevgili okur, şu an tam zamanıdır.
Hangi kitap ölen bir ruhun damarlarında kana dönüşebilir, mürekkebin koyusu canın kırmızısıyla yeniden bir ormana dönebilir? Bunu bana söylersen sevinirim ve uyku beni içine alırken bilmeni isterim, köşeyi döndüğün zaman ikinci evde hep senin için bir bardak çay ile sohbetini beklerim. Kim bilir belki bir sonraki buluşmamızda sana bir hediye bile verebilirim.
Yazar Notu: Bazen her şeyden uzaklaşıp geriye döndüğünüzde bulduğunuz tek kişi yine siz olursunuz, bu bir kaçış öyküsü mü diye sorsanız ben de bilemiyorum derim. Bir zamanlar yazdıklarımın hayaleti ile yüzleşiyorumdur belki. Bir ihtimal kalemi elime almak için attığım bir adım da olabilir bu. Bencilce bir sebepten de dönmüş olabilirim ama kelimeleri paylaşmazsak yazık olur değil mi? Sen ne düşünüyorsun sevgili okur?
Meriç Koç
2023-01-16T22:01:06+03:00Biraz günlük tadında. :)