Sürahi taştı;
yirmi küsür yıllık
biriken dert tasa
oturdu karşıma.
Kapı kapandı,
Lamba aydınlattı;
Yitirdiğim,
nefret ettiğim,
Geçti sandıklarımı.
Hemen her şey
döküldü heybemden;
Çehreler aynı,
Hüzün aynı,
Gam aynı,
Hasret; bir tek farklı.
Tek tek hesap sormaya başladım.
Sessizlik sardı
dört bir yanı
Dilimin ucunu ısırdım,
acıyan gözlerle karşılaştım
Tutuklu kaldım,
Eksildim sanmıştım,
yapa yalnızdım.
En sonunda anladım;
Bir annenin merhametli elleriyle
Kup kuru toprağı eşeleyip diktiği
bir fidan gibi
yeniden başlayacaktım.
Sabah olmadan toparlandım.
Yirmi altıncı yaş günüme
saatler kalmıştı.