Savunmasızız... korunaksızız... ama sanırım dayanıklıyız.
Acılara, hüzünlere, her türlü keşmekeşe...
Çatısı ne zaman çökecek ruhumuzun hiç bilemiyoruz, hangi cepheden ne zaman ne gelecek bilemiyoruz. Kimi zaman sağanak sağanak yağıyor üzerimize kapkara bulutlardan keder, kimi zaman seller sular gibi, kimi zaman okyanuslar gibi, kimi zaman da daha durgun ama hep geliyor. Korunaksızız işte, ne kadar plan program yapsak da hayat bambaşka sayfalar açmakta. Sanki inadına, hayallerimizle kıyasıya mücadelede. Rakip edinmişler birbirlerini, acaba hangisi daha önce pes eder diye merak etmiyor değilim.
Bazen yalan değil biraz daha nahif gelsin istiyorum ama o hep bildiğini okumaya kararlı ama olsun.
Ne yapalım, pes mi edelim? Pes eden biz mi olalım? Yo yo, yok öyle yağma!
Pes ettiğinde ölürsün! İşte o zaman nefes bile alma. Bu direnişler seni sen yapmıyor mu zaten, ruhuna bak hatırla.
Bırak, bırak ne derlerse desinler, ne düşünürlerse düşünsünler, haksız bulsunlar, yanlışsın desinler. Bütün dünya bir olup üzerine yürüse vazgeçme çünkü sen vazgeçmedikçe sensin.
Bırak anlamasınlar, anlatma da zaten insanlara. Kuşlara anlat, bulutlara anlat, ağaçlara anlat, sonbaharda veda eden yapraklara anlat, uçsuz bucaksız gökyüzüne anlat. Onlar seni yargılamazlar, onlara anlat.
Gelecek, inan dolu dolu gülümseyeceğin günler gelecek. Gülecek o gözlerinin taa içi, dayan.
Bak biliyorum, zor ama düşün, sana bu hayatta ne kolaylıkla geldi ki? Hep savaştığın gibi savaş.
Yorgunluğunu ne dindirir bilemiyorum ama bir gün her şeyin son bulacağına inanarak dayan.
Hadi, bir kez daha yeni güne umutla uyanmak için gözlerini kapa karanlığa.